Yaptığın kötülük, masumların yürümek zorunda kaldıkları bir yola benziyor. | Open Subtitles | العمل السيء الذي تقوم به كالطريق السريع حيث يضطرّ الأبرياء للسير عليه. |
Kızan yerine buz basmak zorunda kalacak çünkü bu kuşu biliyorum. | Open Subtitles | سوف يضطرّ لتقبّل ذلك، لأنّي أعرف هذا الطائر. |
- Birbirilerine bakmak zorunda değiller. - Bunu sen mi fark ettin? | Open Subtitles | لا يضطرّ أحدهما أن ينظر إلى الآخر - هل هذه الملاحظة منك أنت ؟ |
O yapmak zorunda kalmasın diye kendi ruhunu kararttın. | Open Subtitles | لطّخت روحك بالظلام كيلا يضطرّ هو لذلك |
Hayatını normal biri gibi davranarak geçirmek zorunda olan bir insan için, sonunda güzel, normal bir hayata alışabilmiştim. | Open Subtitles | "بالنسبة لشخص يضطرّ لتمضية عمره متظاهراً أنّه طبيعيّ..." "فقد تمكّنتُ أخيراً من الاستقرار..." "في عالم جميل وطبيعيّ" |
Bu Stafford daha doğrusu Weatherly ailesi yani Bay Stafford'un şehri terketmek zorunda kalmadan önceki soyadı. | Open Subtitles | (هذهِعائلة(ستافورد.. أو بالأحرى عائلة (ويزرلي). كما كان أسم السيّد (ستافورد)، قبل أنّ يضطرّ لمغادرته البلدة. |
Kimseye hesap vermek zorunda değil. | Open Subtitles | لا يضطرّ إلى إجابة أحد. |
Ama bildiğin gibi bazen çoğunluğun iyiliği için kuralları çiğnemek zorunda kalırsın. | Open Subtitles | لكن كما تعرف جيدًا، أحيانًا يضطرّ المرء لكسر القواعد -لخدمة المصلحة العامة . |
Her geçen gün neler yaşamak zorunda olduğunu bunun nasıl bir şey olduğunu biliyor musun? | Open Subtitles | ما يضطرّ لفعله يومًا بعد يوم؟ |
Her geçen gün neler yaşamak zorunda olduğunu bunun nasıl bir şey olduğunu biliyor musun? | Open Subtitles | ما يضطرّ لفعله يومًا بعد يوم؟ |