Kişisel değil. Sadece yalan söylenmesine dayanamaz. | Open Subtitles | هذا امر غير شخصى, انه فقط لا يطيق ان تكذب عليه |
Buna dayanamaz! | Open Subtitles | لن يطيق فراقي وانا لن افعلها |
Ama Kevin seninle konuşmaz çünkü dedektif görmeye dayanamıyor. | Open Subtitles | أجل, "كيفن" لن يتحدث إليك لأنه لا يطيق المحققين |
Ama biliyoruz ki Ruslara dayanamıyor. | Open Subtitles | لكننا نعرف انه لا يطيق الروس |
Ses tonuma katlanamıyor gibi. | Open Subtitles | وكأنه لا يطيق سماع صوتي |
Amerikalılara katlanamıyor. | Open Subtitles | هو لا يطيق بأن يكون في أمريكا |
Geldi çünkü çocuklarınızın ağlamasına dayanamadı. | Open Subtitles | أتى لأنه لم يطيق سماع بكاء الأطفال |
Kardeşin, diğer taraftan, büyük şehre geri dönmek için sabırsızlanıyor, söylediğine göre küçük beyimiz sıkılmış. | Open Subtitles | بالمقابل أخوك لا يطيق صبراً للعودة إلى صخب المدينة لأنه اشتاق كثيراً للقاء الفتيات والنوم معهن |
Ailemde kimse birbirine dayanamaz. | Open Subtitles | لا أحد في عائلتي يطيق الآخر |
Korku duymaya dayanamaz. | Open Subtitles | لا يطيق الخوف. |
Kendisine dokunulmasına dayanamıyor. | Open Subtitles | إنه لا يطيق اللمس |
Walter yaşlandığı gerçeğine dayanamıyor. | Open Subtitles | . إن (والتر) لا يطيق حقيقة أنه يكبر |
Sara'ya katlanamıyor. | Open Subtitles | لا يطيق (سارة). |
Daha fazla dayanamadı gibi geldi ama nedense. | Open Subtitles | يبدو أنه لا يطيق الإنتظار ليرحل من هنا |
Aynı zamanda baskıya da dayanamadı. | Open Subtitles | بشكل خاص انه لا يطيق الصحافة |
- O da sizinle tanışmak için sabırsızlanıyor. | Open Subtitles | -وهو لا يطيق الانتظار حتى يقابلكما يا رفاق |
Sifu Yip onun kıçını tekmelek için sabırsızlanıyor. | Open Subtitles | جيّد ، (يب -مان) لا يطيق صبراً حتى يبرحه ضرباً. |