Tersine çevirirsek, birçok diğer sorunumuzu çözebilecek bir kaynak oluşturabiliriz. | TED | لو أدرنا ذلك هنا وهناك، نستطيع إحداث المصدر الذي يمكنه حل العديد من مشاكلنا الأخرى. |
İnanılmaz matematik zekanın dünyadaki tüm problemleri çözebilecek olması çözmek zorunda olduğun anlamına gelmez. | Open Subtitles | فقط بسبب أن عقلك المذهلة رياضياً يمكنه حل كل مشاكل العالم لايعني ذلك بأن عليكِ العودة. |
Eğer bu işi çözebilecek birisi varsa, o da o kadındır. | Open Subtitles | إن وُجد من يمكنه حل هذا الشيء، فستكون هي. |
Hangi lise öğrencisi dört renk teoremini çözebilirdi ki? | Open Subtitles | من هو المدرس الثانوي الذي يمكنه حل نظرية الألوان الأربع؟ |
Şu dünyada sadece tek bir kişi bu davayı çözebilirdi. | Open Subtitles | فقط شخص واحد في العالم يمكنه حل هذا |
Sadece Bob St. Clare, böyle karmaşık... durumları çözebilecek bir gizli ajandır. | Open Subtitles | .... بوب سانت كلير هو العميل السرى الوحيد الذى يمكنه حل ذلك الوضع المعقد |
Çünkü, sizinle konuştuktan sonra ayrıldığım zaman, tüm bu davayı çözebilecek ipucunun gözümün önünden kaçtığı gibi bir hisse kapıldım. | Open Subtitles | لانه... عندما غادرت بعدين حديثنا أخر مرة فاتني المفتاح الذي كان امامي والذي يمكنه حل |