2000'den beri 200'den fazla çocuğun cesedi bulunamadı. Ülke çapında. | Open Subtitles | منذ عام 2000, لم يُعثر على جثث 200 طفل وأكثر |
Ne bir ceset, en ufak bir şey bile bulunamadı. | Open Subtitles | لم تكن هنالك جثث ولم يُعثر على اي غرض واحد |
Güven bana. bulunmak istemeyen insanların izini sürerek çok fazla vakit geçirdim. | Open Subtitles | ثق بي، أمضيت وقتاً طويلاً أتعقّب أناساً لا يريدون أنْ يُعثر عليهم |
Soygundan 10 saat sonra yakalanmışlar, ama mücevherler hiç bulunamamış. | Open Subtitles | قبض عليهما بعد 10 ساعات, لكن لم يُعثر على الماسات أبدا |
Onları kullanıyor ve yeni bir modele geçiyor. Ama son ceset bulunana kadar yeni birini kaçırmıyor. | Open Subtitles | يستهلكهن ثم يأتي بأخرى، لكنه لا يختطف فتاة أخرى حتى يُعثر على جثة الأولى |
Bak, bir parça döşeme taşından bahsediyorsunuz. Benim bahçemde de bulunmadı. | Open Subtitles | انظر، هذه القطعة من البلاط الذي تتحدث عنها لم يُعثر عليها في ساحتي |
Aslında bulunması birçok yönden benim için dezavantaj. | Open Subtitles | في الواقع سيكون مفيداً لي من نواحٍ عدّة إذا لم يُعثر عليه أبداً |
Mulwray öldürüldü ve başka bir yere sürüklendi, çünkü birileri cesedin okyanusun ortasında bulunmasını istemiyordu. | Open Subtitles | لقد نقل لأن شخص ما لم يُرد أن يُعثر على جثته في المحيط. |
Ama cesedi bulunamadığı için öbür iki cinayetten yargılanmış. | Open Subtitles | لكن بما أنّه لم يُعثر على الجثة، تمت محاكمتها على الجريمتين الأخريتين فقط. |
Fakat şimdiye kadar aynı şekilde olan iki tane bulunmamıştır. | Open Subtitles | لكن لم يُعثر على بلورتين تملكان نفس الشكل تماماً |
Hayat kurtarıcı çalışması Apollo 11'in çok ötesine geçti, uçuş yazılımında mürettebatlı Apollo görevleri için hiçbir hata bulunamadı. | TED | ولم يقتصر عملها المُنقذ على مركبة أبولو 11 حيث لم يُعثر على أي خطأ برمجي في برمجيتها في كل رحلات ومهام مركبة أبولو. |
Bilim adamları tek balina omurgası üzerinde 178 farklı hayvan keşfettiler ve bunların çoğu başka bir yerde bulunamadı. | Open Subtitles | اكتشف العلماء 178 نوع مختلف من الحيوانات على فقرة واحدة من الحوت معظمها لا يُعثر عليه في أي مكان آخر |
Yerleşik bir ajan olarak tutuklandı duruşma sırasında kaçtı ve bir daha da bulunamadı. | Open Subtitles | أعتقل بسبب التجسس هرب أثناء المحاكمة ولم يُعثر عليه أبداً |
Ancak dördüncü ve beşinci oğulların bedenleri bulunamadı. | Open Subtitles | لكن جثث الأبناء الرابع والخامس لم يُعثر عليهم أبدًا. |
Ancak, bugüne kadar, yüzükler asla bulunamadı. | Open Subtitles | لكن إلى هذا اليوم. لم يُعثر على الحلقات أبداً |
bulunmak istenmeyen insanları bulmak. | Open Subtitles | العثور على الناس الذين لا يرغبوا أن يُعثر عيهم |
Eğer o bulunmak istemezse, onu bulamazsın. | Open Subtitles | لو لم يكن يرغب بألاّ يُعثر عليه فلن يحصل ذلك |
Beni bulmaya çalışma. bulunmak istemiyorum. | Open Subtitles | لا تحاولي إقتفاء أثري لا أبغي أن يُعثر عليّ |
Boynu vurulmuş. Ve kafası bulunamamış. | Open Subtitles | لقد ضرب عنقه ولم يُعثر على الرأس |
Aynen öyle. Ona çarpan araba bile bulunamamış. | Open Subtitles | بل "صدم وهرب"، فالسيارة التي قتلته لم يُعثر عليها أبداً. |
Kızım bulunana kadar gözaltında kalacak değil mi? | Open Subtitles | إنه سيظل محجوزًا ريثما يُعثر على ابنتي، أليس كذلك؟ أليس كذلك؟ |
Cinayet mahallinde kullanılabilir bir kanıt bulunmadı. | Open Subtitles | ولم يُعثر على أيّ ادلة يُمكن إستخدامها فى مسرح الجريمة |
Yine de bulunması gerekiyor. | Open Subtitles | إنها لا تزال بحاجة لأن يُعثر عليها. |
Ya üvey babam bulunmak istemiyor ya da birisi onun bulunmasını istemiyor. | Open Subtitles | إمّا أنّ زوج والدتي لا يريد أنْ يُعثر عليه، أو أحدهم لا يريد ذلك. |
John Flowers mücevherlerin bulunamadığı şu soygun davası için mahkemeye çıkıyor. | Open Subtitles | يقدم جون فلورز للمحاكمة عن سرقة محل مجوهرات لم يُعثر أبدا على ماساته |
Fakat şimdiye kadar aynı şekilde olan iki tane bulunmamıştır. | Open Subtitles | لكن لم يُعثر على بلورتين تملكان نفس الشكل تماماً |