Bunların hepsini yaptım, çünkü öğrencilerimin kendileri olarak en iyi olmaları için çevrelerindeki herkesin onları desteklediğini bilmelerini istedim. | TED | وقمتُ بعمل كل ذلك لأنني أردتُ من طلابي أن يعرفوا بأن الجميع من حولهم يدعمهم ليكونوا من أفضل الناس، |
Sadece kendi çevrelerindeki şeylerin doğru olduğunu sanan insanlarla dolu | Open Subtitles | الذين لا يعرفون أي شيء ما عدا الأشياء المتواجدة حولهم |
Bu nedenle; çocuklar çevrelerindeki yetişkinlerin davranışlarıyla kendilerini yargılarlar, yargılamayı öğrenirler. | TED | لذا الاطفال يقيمون أنفسهم ، يتعلمون أن يقيموا أنفسهم بتصرفات البالغين حولهم. |
Operanın içerisinde, bol doğal ışık alan bir lobi bulunuyor; burada yarı açık yarı kapalı alanın keyfini çıkarabiliyorlar ve çevrelerindeki güzel manzarayı görebiliyorlar. | TED | داخل الأوبرا، لدينا هذا الرواق مع الكثير من الضوء الطبيعي، ويمكنهم الاستمتاع أيضًا بهذا الفضاء الداخلي والخارجي، ويمكنهم أن يروا جمال المنظر من حولهم. |
Bazen çevrelerindeki dünyadan daha gerçekmiş gibi gelirler. | Open Subtitles | و تبدو لهم أنها حقيقية و موجودة بعالم الواقع من حولهم |
Çatır çatır yanmışlar ama çevrelerindeki hiç bir şey zarar görmemiş. | Open Subtitles | لقد إحترقوا تماما و لا شئ حولهم مسه أى أذى |
Bak, bizim anılar gerçek yapmak zorunda, ve gerçek çevrelerindeki her şeyi, ya da bu yolla alacağım asla. | Open Subtitles | النظرة، نحن يَجِبُ أَنْ نَجْعلَ ذكرياتنا حقيقي، وكُلّ شيء حولهم حقيقي، أَو نحن مَا سَنَعْبرُ هذا. |
Usul gereği, kaybedeceklerini bile bile, çevrelerindeki dünya üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışırlar. | Open Subtitles | مشغولون في مناوشاتهم الروتينيه يقاتلون بعنف ليسيطروا على العالم حولهم طوال الوقت يعرفون |
çevrelerindeki kaos, bir yandan özgürleştirici etkiye sahipken diğer yandan onları inanabilecekleri fikirler aramaya çaresizce zorluyordu, çünkü çevrelerindeki diğer her şey ufalanarak hurda yığını haline geliyordu. | Open Subtitles | كانت الفوضى من حولهم من ناحية ذات تأثير تحرّري، ومن ناحية أخرى كانوا يبحثون باهتمام عن أفكار |
çevrelerindeki kara parçalarına donarak yapışıp tıkaç görevi görüyorlar ve buzulların denize akmasını engelliyorlar. | Open Subtitles | هذه الرفوف المتجمدة بالنسبة لليابسة حولهم بمثابة عراقيل تعمل كسدادات حمّام، تُقيّد جريان الأطواف الجليدية إلى البحر |
Sanki çevrelerindeki hava haline geliyorsun ve gittiklerinde de sanki "E, şimdi o gittiğine göre..." | Open Subtitles | تصبح كما تكون أنت الفضاء حولهم و عندما يغادرون تحس كأن حسناً , لقد ذهبت |
Bunlar sembolik olarak beslenir, bakılır ve bu arada aile çevrelerindeki geniş bir topluma ulaşan bir dizi ritüel tedbirler almaya başlar. Onların üyelerinden biri "Puya" olarak bilinen bu hayattan sonraki hayatın içine bir dönüşüme girer | TED | يتم إطعامهم رمزيا ورعايتهم، والأسرة في هذا الوقت ستبدأ عددا من الطقوس الإحترازية، التي تبلغ إلى المجتمع الأوسع من حولهم أن واحدا من أعضائها يخضع للتحول من هذه الحياة إلى الآخرة المعروفة بإسم پويا. |
Bu da demek oluyor ki çevrelerindeki sesler ve görüntüler sürekli onların dikkatini dağıtıyordu. | TED | ومعنى ذلك أنهم كانوا على الدوام يُقاطَعون من المشاهد و الأصوات من العالم حولهم . |
Yani onlar için binlerce yıl, bir iki yıl içinde yaşanır, onlara göre çevrelerindeki dünya sizin dünyanızın değişmesine oranla çok daha yavaş değişmektedir. | TED | بالنسبة إليهم، إنهم يشهدون آلالاف السنين في هذا العام أو العامين، وبالنسبة إليهم، يتغيرُ في الواقع العالم حولهم ببطء أكبر عما يبدو أن العالم يتغير بالنسبة إليكم. |
çevrelerindeki her şey mükemmel bir durağanlıktayken, | Open Subtitles | بينما كل شئ ثابت ومتماسك حولهم |
çevrelerindeki dünyaya dikkat Çoğu insan! | Open Subtitles | معظم الناس أن تولي اهتماما إلى العالم من حولهم! |
Onlar uyurken, çevrelerindeki her şey buza döner. | Open Subtitles | بينما هم نيام، يتحول" "كل شيء حولهم إلى جليد |
Yani o zamanlar beyazperdenin iki efsanesi olan arkadaşlarımızın çevrelerindeki erkekler tarafından böylesine zalimce bir oyuna getirildiklerini bilmiyorduk. | Open Subtitles | أعني في هذا الوقت لم نكن نعلم أن هاتان العظيمتان , أسطورتا الشاشة , و صديقاتانا قد تكم التلاعب بهم بقسوة من قبل رجال حولهم |
, çevrelerindeki elastik sarar kanamayı durdurur . | Open Subtitles | يلتف حولهم و يوقف النزيف |
Örneğin, aklınız hep aynı hızda çalışır fakat bir em daha hızlı veya yavaş çalışabilmek için donanımdan faydalanır, bu yüzden de çevrelerindeki dünya onlar için aşırı hızlıdır, akıllarını anında hızlandırırlar ve çevrelerindeki dünya yavaşlamaya başlar. | TED | مثلًا، تعملُ أدمغتكم دومًا عند نفس السرعة، لكن يمكنُ لإم إضافة المزيد أو القليل من معدات الحوسبة لتعمل أسرع أو أبطأ، وبذلك، إذا بدا العالم حولهم أسرع كثيرًا، يمكنهم تسريع عمل عقولهم، وسيبدو العالم حولهم أبطأ. |