İçten bir üzüntüyle ve pişmanlığını belirterek samimi ve dokunaklı bir biçimde af dilemelisin. | Open Subtitles | يمكننا أن نذهب سويا ونتصل بكل الأماكن التي سرقتيها... ستبدي حزن عميق وتوبة ندم عميق |
Sachsenhausen kampı komutanı 4 Mart 1940'ta, Profesör Jan'ın hapishanede geçirdiği ani kalp krizi sonucu öldüğünü üzüntüyle bildirir. | Open Subtitles | إن لمن حزن معسكر ساشينسان أن يعلمكم أنه في الـ 4 من مارس من عام 1949 توفي البروفسور جون في السجن إثر مرضن في قلبه لم يتمكنوا من علاجه |
Kalbim, ayın zayıf ışığı ile hafifçe aydınlanmış sonsuz çölde ağır ve güçlükle ilerleyen taburlarla beraber "Kırmızı Bayrak Kahire Üzerinde Dalgalanıyor" şarkısının melodisi ile büyük bir başarı umudu ile karışık derin bir üzüntüyle doluydu. | Open Subtitles | -كان قلبي يملئه حزن عميق يختلط به أمل كبير في النجاح -وسماع صوت أغنية الراية الحمراء ترفرف فوق (القاهرة) -والتي من اجل تحقيقها زحفت الكتيبة قُدماً |
Azsonraalfabetiksıraylaokuyacağımız... isimlerin işten çıkarıldığını üzüntüyle duyuruyoruz. | Open Subtitles | يؤسفنا الاعلان عن التسريحات التالية، والتي سأقرأها بالترتيب الأبجدي. |
O da bana büyük bir üzüntüyle cevap verdi: "Öldüm; ama çan falan çalmadı. | Open Subtitles | أجابت ـ ـ ـ ـ بحزن شديد لقد متُّ دون رثاء |
Bir tutam üzüntüyle. | Open Subtitles | مع قرصة حزن |
üzüntüyle mi? | Open Subtitles | حزن ؟ |
"Barney ismindeki genç adam, üzüntüyle ona baktı. | Open Subtitles | "كان هناك شاب اسمه (بارني) نظرت إليه بحزن شديد" |