Böyle acil durumlarda ne yapmasını bilen biri olduğu için Gus çok şanslıydı. | Open Subtitles | هو محظوظ لجوس كان عندنا شخص ما على متن الذي عرف كيف يقابل طوارئ مثل هذه. |
Dövüşü hafife almıştım ve bu adam çok şanslıydı. | Open Subtitles | أَخذتُ المعركةَ أيضاً قليلاً وهذا الرجلِ كَانَ فقط محظوظ بسيط. |
Şerefli bir ölüm olmasa da hakkındaki ithamlar düşünülünce belki de şanslıydı. | Open Subtitles | ليست ميتة مشرفة ، لكن مقارنة بما إتُهِم به ربما كان محظوظاً |
Omega'nın sözleşmesini hiçbir ücret ödemeden halletti ve J.I.'ın sözleşmesi konusunda şanslıydı. | Open Subtitles | لقد وقع عليه الاختيار فى قـضية أوميغا ، وكان محظوظاً مع جي |
Sürekli karşı koymaya çalıştı. Onu da asmadığım için şanslıydı. | Open Subtitles | لقد قاومتني طيلة الوقت، وكانت محظوظة لأنني لم أشنقها أيضاً |
Sanırsınız ki marangoz işler yolunda gittiği için şanslıydı-- sadece o bankaya gittiği için şanslıydı. | Open Subtitles | بالتأكيد تعتقدون ان النجار كان محظوظا بسير الأمور بهذا الشكل ان يدخل صدفة الى ذلك المصرف |
Silahşorlar muhafızlarım onları öldürmedikleri için şanslıydı. Sahi mi? | Open Subtitles | الفرسان كانوا محظوظين ان حراسىى لم يقتلوهم أوه ، حقا ؟ |
İyi misin? Adamın hayatını kurtardın! George sadece şanslıydı. | Open Subtitles | لقد أنقذت حياة ذلك الرجلِ جورج محظوظ فقط على ما أظن |
Büyükbaban arkadaş konusunda şanslıydı ve bunu ona geri göstermek istedi. | Open Subtitles | جدك محظوظ لحصوله على هذا الصديق وكان يريد أن يسدد الدين لصديقه |
Ve Letsatsi, annesinin koruması olmadan tek başına, bir gün dahi hayatta kalabilirse şanslıydı. | Open Subtitles | و ليتساتسي بدون امه التي تحميه سوف يكون محظوظ لو عاش لمدة يوم واحد |
Yaşadığı için şanslıydı ve Letsatsi eski sürüsünün bölge sınırını geçmişti. | Open Subtitles | محظوظ لبقاءه على قيد الحياه ليتساتسي قطع الحدود التي كان قطيعه السابق قد وضعها |
Kardeşin Amy'ye sahip olduğu için çok şanslıydı. O çok destekleyicidir. | Open Subtitles | كان شقيقك محظوظاً جداً لحصوله على آيمي إنها مساندة جداً |
Kale arkasindaydık, babam şanslıydı. | Open Subtitles | حَسناً، كَانَ عِنْدَنا المقاعدُ وراء منطقةَ النهايةَ، وأَبّ أصبحَ محظوظاً. |
Fakat üç yıl boyunca ekip balıkların yaşamından sıra dışı kesitleri filme alabilecek kadar şanslıydı. | Open Subtitles | لكن على مدى ثلاثة أعوام، كان الفريق محظوظاً بما يكفي لتصوير بعض اللحظات الرّائعة في حياة السمك. |
Annem her seferinde, her gece doğal olarak beni tekrar gördüğü için şanslıydı. | Open Subtitles | كل مرة، كل ليلة كانت أمى ترانى فيها حياً كانت تعتبر نفسها محظوظة بطبيعة الحال |
Mavi Papazbalığı bu defa şanslıydı. | Open Subtitles | هذا الوقت سمك الفتاة الزرقاء كانت محظوظة |
Belki annem şanslıydı. Göç gemisinde olduğu için. | Open Subtitles | ربّما كانت والدتي محظوظة لكونها على سفينة الخروج |
Köpekbalığı tok olduğu için bu yavru şanslıydı. | Open Subtitles | هذا الجرو الصغير كان محظوظا ربما لأن القرش ملىء بطنه للتو |
Sanırsınız ki marangoz işler yolunda gittiği için şanslıydı. | Open Subtitles | بالتأكيد تعتقدون أن النجار كان محظوظا بسير الأمور بهذا الشكل |
Muhabir şanslıydı. | Open Subtitles | وأصبح هو محظوظا وأجرى مقابلة مع رجل أعمال محلي |
Evet şanslıydı! | Open Subtitles | أجل يا لنا من محظوظين, محظوظين |
Silah kendimin olmadığı için şanslıydı domuz. | Open Subtitles | الخنازير محظوظه لأنني لم أمتلك قطعه. |
Bunları biliyorum çünkü okudum, aşılar sayesinde böylesine kötü bir salgın hastalığı yaşamadığımız için benim neslim şanslıydı. | TED | وأنا أعرف هذا لأني قرأت عنه، فبفضل اللقاح كان جيلي محظوظًا لعدم معايشته لوباء مروع مثل هذا. |
şanslıydı ki bu adamla tanıştı. Adı Rodrigo Baggio, Brezilyada dizüstü bilgisayar sahibi olan ilk kişi. | TED | وكما قلنا لحسن حظه انه التقى بهذا الشاب والذي يدعى رودريغو باجيو وهو صاحب اول جهاز محمول في البرازيل |