Ve herkesin buradan alacağı ders şuydu: insanları mutlu etmenin yolu onlara daha pahalı bir şey vermek, arzulanacak bir şey. Değil mi? | TED | و كان الدرس المستفاد لكل شخص هو أن طريقة جعل الناس سعداء هي أن تعطيهم شيئا أكثر سعرا, شيئا يطمحوا إليه. اليس كذلك؟ |
Yıllıkta benim için yazılan şuydu: "Hey, konuşmamız gerekli". Nefret ediyorlardı. | Open Subtitles | كان اقتباسي في كتاب السنة أنت, يجب ان نتكلم, لقد احتقروني |
Ödevlerinin en son sorusu şuydu: hayatınızı başka insanları olumlu bir şekilde etkilemek için nasıl kullanırsınız? | TED | على السؤال الاخير من المهمة والذي كان : ما هو مخطط لجعل حياتك ذات تأثير إيجابي على المحيط من حولك ؟ |
Ama olay şu ki ve olay şuydu ki hayatımızın her günü epiktir | TED | لكن الفكرة هي، والفكرة كانت أن كل يوم من حياتنا عبارة عن ملحمة، |
Yaptıkları deney işte şuydu. Gördüğünüz gibi bobinler biraz büyük sayılırlar. | TED | هذه كانت التجربة ، حيث ترون هنا لفة الأسلاك كانت أكبر |
Yaptığımız aslında şuydu, biyomalzemeleri bir köprü gibi kullanıyoruz böylece organdaki hücreler adeta köprü üzerinde yürür gibi gidiyorlar, ve oradaki boşluğu doldurarak o dokunun yenilenmesini sağlıyorlar. | TED | ما فعلناه في الواقع كان أننا استخدمنا الخامة الحيوية كجسر لتتمكن خلايا العضو من عبور هذا الجسر، إذا أردتم القول، لتعمل على ملء الفراغ وتجدد هذا النسيج. |
Fakat sorun şuydu, gördüğünüz gibi, fikrimin ölümcül bir hatası vardı, ve hata şuydu. | TED | والمشكلة كانت، كان لفكرتي عيب واحد قاتل وهذا العيب هو |
Soru şuydu: Teknolojinin, yeni teknolojinin, bu kavrama nasıl eklenebilirdi? | TED | والسؤال كان : كيف يمكن للتكنولوجيا ، وخاصة اللتكنولوجيا الحديثة ، أن تضاف الى هذه الأماكن؟ |
Ve bu adamın yaptığı şuydu: harika güzellikte saatler üretmek. | TED | وما كان يقوم به هذا الشخص هو صناعة ساعات مميزة من مثل هذه الساعة الرائعة |
Gözlemlediğimiz diğer şey şuydu, hangi durumlarda daha çok insan reçel satın alıyor? | TED | والشيء الاخر الذي تابعناه في اي الحالات كان الناس اكثر قابلية لشراء علبة مربى |
Eklediğimiz şuydu, insanlardan, eğer para biriktirirlerse hayatlarında gerçekleşecek bütün iyi şeyleri düşünmelerini istedik. | TED | الشيء البسيط الذي اضفناه كان اننا سألناهم ان يفكروا في الاشياء الايجابية التي سوف تحصل لحياتكم اذا ادخرتم اكثر |
Temel fark şuydu: transistör sadece uzmanlar içindi. | TED | لكن هناك اختلافا رئيسيا: الترانزستور كان للخبراء فقط. |
Bu keşiflte asıl büyüleyici olan şuydu: aynı zamanda eşsiz bir çiçek türünün nasıl tozlaştığı gizemi de çözülmüştü. | TED | وما كان مذهلاً حول هذا الاكتشاف هو أنه أيضا حل لغز تلقيح الزهرة الفريدة. |
Böylece bir yığın veriyi analiz ettikten sonra keşfettiğimiz şey şuydu; işsizlik ve sefalet 2011 Arap ayaklanmalarının tek sebebi değildi. | TED | إذن بعد تحليل أكوام من البيانات، ما اكتشفناه كان هذا: البطالة والفقر لوحدهما لم يؤديا للانتفاضات العربية في 2011. |
Aslında ikinci sorumuz gerçekten şuydu, Biliyoruz ki düşüncelerimiz vücudumuzu değiştiriyor, peki, vücudumuzun da düşüncelerimizi değiştirebileceği doğru mu? | TED | فالسؤال الثاني كان ، أنتم تعلمون نحن نعلم أن عقولنا تغير وتؤثر باجسامنا لكن هل صحيح أن أجسامنا تغير وتؤثر بعقولنا ؟ |
Manşetler yayınlandığında, olan şey şuydu pazarlamacılar aramaya başladı. | TED | عندما انتشرت الاخبار، ما حدث كان كالتالي اتصل بنا مناديب التسويق ليسألوا |
Ama gerçek şuydu ki onu üzecek kadar çok sevmiştim. | Open Subtitles | لكن الحقيقة كانت أنني أحببتها أكثر من أن أتضايق من |
O haftanın olayları arasında bizi en çok şaşırtanı şuydu. | Open Subtitles | التي ربما كانت أحداث ذلك الأسبوع، وهناك ماهو مدهش أكثر |
Ama sorun şuydu bu işi neden istediğimi hiç iyice düşünmemiştim. | Open Subtitles | إذن، كانت المشكلة أنني لم أفكر قط لماذا أرغب بهذه الوظيفة. |
"Esrar içerken öldü", dediler. Açıklamaları şuydu: "O bir suçludur. | TED | خالد مات لأنه بلع لفافة بانجو كانت هذه إجابتهم خالد مجرم |
Olan şuydu, bir mermi, kafamın 8-10cm yakınına isabet etmişti. | TED | ما حدث هو أن الرصاصة ضربت، الرصاصة ضربت 3 إلى 4 إنشات من جانب رأسي. |