Bu azalma, arı ölümlerinin olağan nedenleriyle açıklanamayacak kadar çok görünüyor. Bu olağan nedenler hastalık, parazitler veya açlık olabilir. | TED | هذا الانحسار يبدو أكبر من أن يتم تفسيره بالأسباب الاعتيادية لوفاة النحل وحدها: المرض أو الطفيليات أو الموت جوعا. |
Ya da kolayca açıklanamayacak bir şey gördü. | Open Subtitles | أو ربما رأى شيئاً لا يمكن تفسيره بسهولة. |
Çok korkunç şeyler gördüm ama insan doğasıyla açıklanamayacak hiçbir şeyle karşılaşmadım. | Open Subtitles | رأيت الكثير من الأمور المريعة ولكن لا شيء لا يمكن تفسيره كفعل بشري |
Öncelikle, senle Lyndsey'e bedava Londra seyahati sunması ve hepinizin açıklanamayacak bir şekilde Japon turistler gibi giyinmeye karar vermesi durumu var. | Open Subtitles | لسبب واحد، انه اعطاك انت وليندسي رحلة مجانية للندن الذي جعلكم تقررون بشكل غير مفهوم |
açıklanamayacak şekilde en çok sevilen büyük oğul şampiyon yüzücü boğulmuş, genç ve önemsiz olan oğul kurtulmuş. | Open Subtitles | لسبب غير مفهوم ، الإبن الأكبر الفتى الذهبي بطل السباحة ، غرق بينما الإبن الأصغر ، تمكن من النجاة |
Bu adamın haricinde açıklanamayacak hiçbir şey yok. | Open Subtitles | وبجانب هذا لا شيء صعب تفسيره |
Okul genel olarak bir sorun olabiliyor ancak bir öğretmene günlük olarak derslerinin açıklanamayacak kadar sıkıcı olduğunu ve gizlice kafanızda derste olmadığınız bir dünyaya sığındığınızı anlatmak zorunda olmak, bu sorunları daha da arttırıyor. | TED | المدرسة مثلا يمكن أن تكون مشكلة بشكل عام، لكن وجوب التوضيح للمعلم بشكل يومي أن الدرس ممل لسبب غير مفهوم وتلجأ بشكل سري إلى عالم داخل ذهنك وأنك لست مع الدرس هذا يضيف إلى قائمة المشاكل الخاصة بك. |
Sadece açıklanamayacak bir şekilde kötüydüm. | Open Subtitles | لقد كان كل شيئ لسبب غير مفهوم مريع |
açıklanamayacak bir şekilde bana yakın hissetti, aynı sen. | Open Subtitles | وهي سبب غير مفهوم الانتباه إلى لي... مثلك. |