Bu, muazzam miktarda madde anlamına geliyor. Metan'ın ağırlığına eşit. | TED | هي كمية ضخمة من المادة. وزنها يعادل وزن غاز ال"ميثاين". |
Taşı alan kimse, ağırlığına ve dokusuna bakıp veren kişinin hislerini anlarmış. | Open Subtitles | و الشخص الذي يحصل على الحجر يقرأ مشاعر الشخص الآخر عن طريق وزنها وملمسها |
Boyu ve ağırlığına bakılırsa beklediğiniz ödeme bu değildi. | Open Subtitles | بالنظر لحجمها و وزنها فهي ليست الأجر الذي تنتظره |
Kısmen sıvıya batmış bir nesneye kaldırma kuvveti etki eder. Bu kuvvet batan nesnenin taşırdığı sıvının ağırlığına eşit. | TED | يطفو الجسم المغمور جزئياً في سائل ما بواسطة قوةٍ مساويةٍ لوزن السائل الذي أزاحه هذا الجسم. |
kalabileceğini açıklayabiliriz. Eğer geminin alt omurgasının batan hacmi geminin ağırlığına eşit olursa, üst bölmesinde ne olursa olsun gemi suyun üstünde batmadan kalabilecektir. | TED | إذا كان وزن الماء المُزاح من قبل الوعاء الموجود تحت سطح السفينة مساوياً لوزن السفينة، فكل الأشياء الموجودة فوق السطح، ستطفو فوق الماء. |
Peki, metalik özelliklerine ve toplam ağırlığına dayanarak, bilimsel ve tahmini bir model oluşturabilirim. | Open Subtitles | حسناً، إذن، يمكنني تكوين ظن مدروس مبني على خصوصيات المادة و وزنها العام أسيساعد ذلك؟ |
Koca ağırlığına rağmen çok rahat bir kontrolü var. | Open Subtitles | إنها تسيطر على وزنها الثقيل بشكل جيد |
Anne, erkeklere bırakıyorsun ağırlığı, kendi ağırlığına ulaşana kadar bezini değiştirmiyorlar. | Open Subtitles | - حبيبتي، لا أعرف - أمي، أنتِ تتركيها مع إخوتي وهم لا يغيّرون حفاضتها حتى يصبح وزن الحفاضة مساوٍ لوزن الطفلة |
Su ağırlığına göre ayarlı. | Open Subtitles | إنه مُعدل لوزن المياه. |