Ben işimi onları cezalandırmak ya da affetmek olarak görmüyorum fakat hapishanede dahi anlamlı ve düzgün bir hayata sahip olabileceklerini düşünüyorum. | TED | لا أرى عملي معاقبتهم أو مسامحتهم، لكن أعتقد أنهم يستحقون حياة كريمة وذات معنى حتى في السجن |
Görme yetim olmadan da dolu dolu, anlamlı ve aktif bir hayat yaşamamı sağlayacak teknikler, eğitimler ve sistemler olduğunu biliyordum. | TED | كنت اعرف أن هناك العديد من أنواع الأنظمة والتقنيات والتدريبات التي علي أن أخوضها لأعيش حياة فعالة وذات معنى بدون بصر . |
Onları bu depresyon yaratan mesajlar kasırgasından, mutluluğu yanlış yerde arama eğiliminden uzaklaştırdı ve bizi depresyondan çıkaran daha anlamlı ve yepyeni değerlere yakınlaştırdı. | TED | فقد اتشلَتهم بعيدًا عن إعصار تلك الرسائل المسببة للاكتئاب، والتي عوَّدتنا على البحث عن السعادة في الأماكن الخطأ، وأخذَتهم نحو قيم أفضل وذات معنى والتي بدورها ساعدتهم على الشفاء من الاكتئاب. |
Resim, resimdeki her şeyin anlamlı ve önemli olduğu görsel bir dildir. | TED | الرسم هو لغة مرئية حيث كل شيء في الرسم له مغزى وأهميّة |
İş: anlamlı ve tatmin edici çalışmaların içinde olmak. | TED | والعمل : يعني الانخراط بمهام مرضية وذات مغزى |
Daha anlamlı ve kişisel konularda konuşabiliriz. | Open Subtitles | بإمكاننا مناقشة أكثر المواضيع شخصية و ذات مغزى |
- Somut, anlamlı ve dürüst şeyler söyleyeceğini düşünerek ve söylemediğinde şaşırarak bir yerlere gelmeyi sürdüremem. | Open Subtitles | لا استطيع ان اتي وانا اعتقد انك ستقول شيء كبير وذا مغزى وصادق ثم اتفاجئ عندما لا تفعل |
Beni öne geçirecek şeyleri yapmaktansa, başkalarının zorlukların üstesinden gelmesinde onlara yardım etmenin daha anlamlı ve tatmin edici olduğunu öğretti. | TED | علمتني ذلك بدلاً من فعل الأشياء حيث يمكنني المضي قدمًا، إنه أكثر إشباعًا وذو مغزى أن تساعد الآخرين على تغلب تحدياتهم حتى يتمكنوا من النجاح. |