Hava sabah ayazı gibi, ki bu yoğun yalnızlık hissimi artırıyor. | Open Subtitles | مثل هذا الهواء الصباحي الذي فقط يزيد من شعوري بالوحدة الشديدة |
Bu yüzden bütün paralarını bu alana yatırdılar. Ve mavi sütun, yani sınıf büyüklüğü, masrafları artırıyor. | TED | لدى استثمروا كل أموالهم في ذلك والشريط الأزرقالخاص بحجم الأقسام يزيد من التكلفة. |
Ekonomik büyümenin hızlanması bile, sadece büyük yatları ve aşırı zenginliği artırıyor fakat diğerlerini geride bırakıyorsa, hedeflerimize ulaşamayız. | TED | حتى طوفان جارف من النمو الاقتصادي لن يحقّق لنا ذلك، إن كان يزيد عدد اليخوت وفائقي الثراء ويترك الباقي خلفه. |
Yüksek ithalat vergileri sıklıkla problemi artırıyor, bazen de arabanın fiyatını ikiye katlıyor. | TED | غالبًا ما تزيد واجبات الإستيراد المرتفعة من حدة المشكل، بمضاعفة ثمن السيارة أحيانا. |
Yani bu durumların birinden muzdarip olmak diğer ikisini de tecrübe etme riskinizi artırıyor. | TED | لذا فالإصابة بأحد هذه الأعراض تزيد خطر تعرضك للأخرتين. |
İhtiyaçlarımızla birlikte yeşeren umut ve hayallerimiz, açgözlü isteklerimizi ve savurganlığımızı artırıyor. | Open Subtitles | نفس تلك الأوهام اللتي تتزايد مع احتياجاتنا الكثيرة ورغباتنا في تزايد مستمر |
Öncelikle Elizabeth kızını esir tutuyor ve küçük kızın özgürlüğü için fiyatı durmadan artırıyor. | Open Subtitles | , حسنا, بالبدايه اليزابيث تأخذ ابنتكَ رهينه ثم تزايد على حريه الفتاه الصغيره |
Bütün bu risk faktörleri istatistiksel olarak genç nüfus ile bağlantılı, ve şiddeti artırıyor. | TED | هي إحصائيًا مرتبطة، كل عوامل الخطر هذه، مع الشباب، تؤدي إلى زيادة العنف. |
Çıplak sırt, çıplak ayaklar. Bu da bulaşma riskini on kat artırıyor. | Open Subtitles | ظهرك عارٍ، وساقاك عاريتان مما يزيد احتمال التعرض عشر أضعاف حالة الأقدام الحافية |
Bu bizim şansımızı artırıyor mu hiç anlamadım. | Open Subtitles | أتعلم، لستُ أفهم أنّى يزيد هذا من فرصة إيجادنا إيّاه؟ |
Şöyle ki bu, uyarıcının ve engelleyici sinir ileticilerin salımını bastırırken ön striyatumdaki dopamin miktarını artırıyor. | Open Subtitles | حسناً، إنه يعوق إطلاق المرسلات العصبية المنبهة والمثبطة وفي الوقت نفسه يزيد الدوبامين في المخطط الجوفي |
Fakat burada kaldığımız her an, yakalanma riskimizi artırıyor. | Open Subtitles | ولكن كل لحظة أننا هنا يزيد فرصنا من الوقوع. |
Hapı günde bir kez veriyoruz. İdrak yetisini artırıyor. | Open Subtitles | نسلّمه القرص يوميًّا، وبدوره يزيد من بصيرته. |
Ve bu da tahrip gücünü artırıyor hedefin yerle bir olmasına sebeb oluyor? | Open Subtitles | وهذا ما يزيد من حدة التدمير مما يجعل الفجوة تنغلق على نفسها؟ |
Esasen diğer hastalıkların olasılığını da artırıyor: Örneğin; diyabet, kalp hastalıkları, felç, yüksek tansiyon ve kanser. | TED | وهي تزيد بشكل كبير إحتمالية حدوث الأمراض. كالسكري، وأمراض القلب، والسكتة القلبية، وإرتفاع ضغط الدم، والسرطان. |
İşin aslı ilaçlar ortalama yaşam süresini 1959'dan beri artırıyor. | Open Subtitles | في الحقيقة الأدوية تزيد من متوسط العمر المتوقع قليلاً منذ 1959 |
Süt ürünleri çeşitli kanser türleri, özellikle hormonal olanlar için riski artırıyor. | Open Subtitles | منتجات الألبان تزيد من خطر إصابتك بأصناف شتى مِن السرطان وبخاصة تلك المتعلقة بهرموناتك |
Kendi geçeceğe benzemiyor. Hızlı yaşayışın verem olma riskini ciddi anlamda artırıyor. | Open Subtitles | طريقة عيشك تزيد من خطورة إصابتك بالسُل |
Şu amcık sürekli teklif artırıyor. | Open Subtitles | تزايد هذه المرأة أمامي |
Bu damarsal etkiler kan damarı duvarlarında kalınlaşmaya yol açıyor ve trombosit yapışkanlığını artırıyor, sonra da pıhtı oluşma ihtimalini yükselterek kalp krizini ve felci tetikliyor. | TED | هذه التأثيرات الوعائية تؤدي إلى زيادة سمك جدران الأوعية الدموية وزيادة لزوجة الصفائح الدموية، مما يزيد من فرص حدوث الجلطات التي تؤدي إلى حدوث أزمات قلبية وسكتات دماغية. |