Tabi pek çok çevreci büyümenin iyi olduğunu söylemez, çünkü, lügatımızda, asfalt aslında iki kelimeden oluşur: suç atmak. | TED | بعض خبراء البيئة الآن لا يقرّرون أن النمو جيد. لأن، في معجمنا، الأسفلت هو عبارة عن كلمتين: وضع اللوم. |
Bu, on yıllar boyu elektrik santrali yakınlarında yaşamış olan halkın şimdilerde arka bahçelerinde 30 dönüm asfalt olması demek. | TED | ما يعنيه ذلك هو أن المجتمع الذي كان يعيش بجانب محطة للطاقة منذ عقود، لديه الآن 30 فدانًا من الأسفلت في فنائهم الخلفي. |
Asfalttan yapılmıştır ve asfalt üzerinde sürmek için çok iyi bir materyaldir ama her zaman değil, özellikle bugünkü gibi olan günlerde, çok fazla yağmur yağdığında. | TED | مصنوع من الإسفلت و الإسفلت مادة يسهل القيادة فوقها و لكن ليس دائما، على الأخص ليس في الأيام الشبيهة بهذا اليوم عندما تمطر السماء بهذه الشدة |
Neden "asfalt" dediğimi asla tahmin edemezsiniz. | Open Subtitles | الآن, لن تخمنوا أبدا لماذا سُميت بلاكتوب |
O asfalt karayolu tamamen çatlamış ve yarılmış eski uygarlıkların kalıntılarını otlar sarmış. | Open Subtitles | أسفلت الطريق متصدعا تماما ومتشققا ومكسوا بالعشب، كآثار حضارة قديمة |
asfalt, gerçek asfalt olmalı. | Open Subtitles | الاسفلت في الحقيقة سيبقى كما هو.. اسفلت |
yüksek binalarda yaşıyorlar, asfalt üzerinde yürüyorlar trenlerin içinde ya da yer altında ilerliyorlar. | Open Subtitles | يعيشونفيمبانٍطويلة، يسيرون على الاسفلت... يركبون مِن حولهم في قطارات تحت الارض |
Bayan ben de tam kocanıza katran asfalt konusunu anlatıyordum... | Open Subtitles | سيدتي، كنت أخبر زوجك للتو عن الرصف بالقطران. |
Genellikle, acılarımızın üzerine temiz bir sayfa çekme arzusu duyarız, Bayview Hunters Point'teki toprağın üstündeki asfalt gibi. | TED | غالبا ما نميل لوضع لائحة فارغة من الآمنا، مثل هذا الأسفلت على التربة في باي فيو هنترز بوينت. |
asfalt ve bütçe, erkeklere yönelik alanlardır. | Open Subtitles | الأسفلت و الأمور المالية هي أمور تناسب الرجال |
Polisler, asfalt dolabını çeviren iki adamı yakaladı. | Open Subtitles | لقد ألقت الشرطة للتو على هذان الرجلان يحاولون إنتزاع قشرة الأسفلت القديم |
asfalt eriyecekmiş gibi duruyor, gökdelenler uzakta da olsalar parıldıyorlar, | Open Subtitles | "الأسفلت الشديد السخونة" "ناطحات السحاب البعيدة التي تتلألأ في الحرّ" |
Olay yerini incelediğimiz sırada bile asfalt hâlâ ıslaktı. | Open Subtitles | وكان الأسفلت تزال رطبة عندما كنا تجهيز مسرح الجريمة. |
Dışarısı gerçek bir asfalt ormanı. | Open Subtitles | نعم، هي غابة الإسفلت الحقيقيّة بالخارج هُناك |
Kapsülü kazdın ve asfalt küreğiyle yalıtımını kırdın. | Open Subtitles | قمتَ بحفر الكبسولة وكسرتَ الختم بمجرفة الإسفلت |
asfalt dökme işi yapıyor, ama işlerin iyice düğüm olduğu bir yer var. | Open Subtitles | إنه يمتهن تركيب الإسفلت لكسب لقمة عيشه و هنا تبدأ الحبكة بالتثخن مثل حساء أثخن،مقزز |
Kaldır kıçını asfalt. Bu suç kendi kendine çözülmez. Anlaşıldı Kauçuk. | Open Subtitles | تحركي, بلاكتوب الجريمه لن تحل نفسها عُلم, غامشو |
Kayıp tekneler asfalt ve kauçuk ayakkabı türünde ele alınan davalarmış. | Open Subtitles | قارب مفقود نوع القضايا "الذي سيتبعه "بلاكتوب" "وغامشو |
asfalt ve Kauçuk Ayakkabı birlikte son davalarında. | Open Subtitles | بلاكتوب وغمشو لقضية واحده أخيره |
asfalt izi, yağ izi kum izi, kanuba cilası! | Open Subtitles | آثار أسفلت آثار نفط آثار رمال شمع الكارنوبا |
Anlaştık, ama yalnızca asfalt yoldan... ...gideceğine söz ver. | Open Subtitles | أوافق, لكن أوعدني انك ستسير على طرق أسفلت |
Yol mol değil bu! Yol dediğin asfalt olur, iki şeritlidir! | Open Subtitles | الطريق لدية اسفلت .مساران. |
Hiç katran asfalt düşünmediniz mi? | Open Subtitles | هل فكرت يوماً في الرصف بالقطران؟ |
Yolları asfalt değildi, sağlam levhalar ve diğer karavanların alanlarıyla sizinkini ayıran korkuluklar yoktu. | TED | و لم يكن يحوي طرق معبدة فيه، لم تكن تحوي الواح خرسانة، لم تكن تحوي سياج لتفصل بين مقطورتك عن المقطورات الآخريات. |
İttirmeye devam edin yoksa biz de asfalt leşi olacağız. | Open Subtitles | اجل , حسناً , أستمر بالدفع وإلا سوف نكون من المدهوسين |