Çin'in kırmızı, büyük baloncuk olduğunu görebilirsiniz ; | TED | سترون كيف أن الصين تمثلها فقاعة حمراء كبيرة: |
Çıtlatma konusuna geri dönelim. Bir araştırmaya göre, yapılan bütün bu eklem germeler ve baloncuk patlatmalar ellerinizin şişmesine kavrama gücünüzün azalmasına neden olabilir. | TED | فيما يتعلق بفرقعة المفاصل اقترحت أحد الدراسات أن تمدد المفصل وانفجار فقاعة قد يسبب انتفاخ في يديك ويُضعف قبضتك |
İlki baloncuk oluşurken, diğeri de baloncuk patlarken. | TED | واحدة عندما تتشكل الفقاعة والأخرى عندما تنفجر |
baloncuk her yöne doğru dönüyor ve zıplıyor. | Open Subtitles | الفقاعة تدور ، تلتف , تنقلب بسرعة و تقفز. |
Bakın, dünyanın her yerinde artık baloncuk var | TED | انظروا الفقاعات منتشرة في كل أنحاء العالم |
Ben baloncuk kabarcığı, yapışkan eller ve yemek masasındaki arkadaşlarım. | TED | أنا فقاعات وأصابع لزجة وعشاء مع الأصدقاء. |
Her baloncuk belirli bir iş ve belirli renkteki her balon grubu da ilgili işler. | TED | تمثلُ كل فقاعة مهمة معينة، وكل مجموعة من الفقاعات بلونٍ محدد هي مهمات ذات صلة. |
Ve bu anda gerçekten iletişime ihtiyaç olduğunu anladım, çünkü dünyada olup bitenlerle ilgili veriler ve her ülkenin çocuk sağlığı çok iyi biliniyor. Bunu gösteren yazılım geliştirdik: Buradaki her baloncuk bir ülkeyi temsil ediyor. | TED | وحينها أدركت أن هناك حاجة حقيقية للتواصل حتى تصبح البيانات المتعلقة بما يحدث في العالم وبصحة الطفل في كل بلد مُدرَكة ومحسوسة بشكل جيد وصممنا هذا البرنامج والذي يعرضها كما يلي: كل فقاعة هنا تمثل دولة |
Her bir baloncuk bir ülkeyi temsil ediyor. Renkler, gördüğünüz gibi kıtaları temsil ediyor. | TED | كل فقاعة هنا .. تمثل دولة اللون يحدد القارة |
Çoğalıcılar çevresinde, uzay içerisinde bir baloncuk yarattılar efendim, bunun içinde zamanı yavaşlatma oranı... | Open Subtitles | لقد صنعوا فقاعة حول المستنسخين و داخلها تم إبطاء الوقت بمعدل |
- Zaman Savaşı'nda! Tüm savaş Zaman Kapanı'nda sıkışmıştı. Bir baloncuk gibi düşün. | Open Subtitles | والحرب كلها في وقت مقفل مثل مختومة في فقاعة |
"Bu baloncuk sana, geçmişinin istediğin parçasını gösterecek." | Open Subtitles | هذا الفقاعة تسمح لك برؤية أيّ حدث سابق من حياتك |
Seksi baloncuk bir kere patladı mı, iş işten geçmiş demektir. | Open Subtitles | حالما تنفجر الفقاعة الجنسية ، ينتهي كل شيئ |
Ben rastgele süreç olup bir baloncuk şişireceğim. | Open Subtitles | سأكون أنا العملية العشوائية التي ستنفخ الفقاعة |
Garip bir şekilde, böyle gemilerden çıkan sesin çoğu pervanesinin arkasındaki baloncuk patlamalarından gelir | TED | كما تعلمون، العديد من الضوضاء الناجمة عن سفينة كهذه صادرة من فرقعة الفقاعات الصغيرة في مؤخرة مروحيتها. |
Balinalar çıkardıkları baloncuk ve rahatsız edici sesler sayesinde dâhice bir avlanma şekli ortaya koyuyor. | Open Subtitles | ستارة من الفقاعات ونداء متلازم يحمل سرّ طريقة الصيد المبدعة |
Ezra: Bize özel ilaçlar veriyorlar. baloncuk dediğimiz ilaçlar. | TED | إنهم يعطوننا عقاقير خاصة. نحن ندعوها فقاعات. |
Aylardır bizi oyalıyorsunuz ve şimdi de evimize baloncuk mu dolduruyorsunuz? | Open Subtitles | أنتِ كنتِ تماطلين لمدة شهر، والآن تضعين فقاعات في منزلنا؟ |
Bu pervane o kadar hızlı dönüyor ki bıçakların kenarlarındaki suyu yok ediyor çok sıcak baloncuk akıntıları oluşturarak. | Open Subtitles | يدور هذا الداسر بسرعة عالية لدرجةأنهيبخّرالماءحولأطراف ريشاته... خالقاً انسيابات من فقاعات فائقة السخونة. |
Altı baloncuk birbirine eklendiğinde merkezde sihirli bir küp oluşuyor. | TED | عندما تضاف ست فقاقيع إلى بعضها، يظهر مكعب سحري في الوسط. |
Bu sabah, baloncuk sıçtım. | Open Subtitles | هذا الصباح، تغوّطتُ فُقاعات |
- İlk evcil hayvanımım adı baloncuk. - Tamam, iyisin. | Open Subtitles | كما إنَّ إسمُ أولِّ حيوانٍ أليفٍ لي هو بابلز - حسناً, نحنُ على ما يرام - |
O gökkuşağının renklerini taşıyan baloncuğa dokunduğu an baloncuk patlayıverir. | Open Subtitles | في اللحظه التي تمسح بها الفقاعه فانها تحمل الوان قوس قزح حولها فانها تنفجر |