| Yüksek zirveli dağları, bereketli vadileri, uzak manzaralarıyla güzel bir ülke. | TED | إنها بلد جميلة المناظر الطبيعية النائية مع الجبال عالية الذروة والوديان الخصبة. |
| Tennessee ovası kadar bereketli görünen bu kadın doğuramayacaktı ha. | Open Subtitles | ...أن هذه المرآة الخصبة ...كوادى تينيسى ليس بأمكانها ولادة طفل |
| Bir çoğu bunu istiyor çünkü volkanik araziler bereketli olmasının yanı sıra çok kazanç sağlıyor. | Open Subtitles | العديد من الناس يختارون ذلك؛ لأن التربة البركانية خصبة ومنتجة. |
| Bu verimsiz mercan adasını bereketli ormanlara dönüştürmek için yeterlidir. | Open Subtitles | و هناك منه ما يكفي ليحول الجزر المرجانية الجرداء إلي بساتين خصبة |
| Böylece orayı sürüp, ekin ekip, Tanrı'nın nazarında bereketli hale getirebileceğiz. | Open Subtitles | لكي نحرثه ونبذر البذور لنجعل الارض مثمرة |
| Yaşadıkları Venezuela bataklıkları vahşi yaşam için çok bereketli görünebilir ama her yerde sular çekiliyor. | Open Subtitles | الحياة البرية قد تبدو وفيرة في مستنقعهم الفنزويلي لكن ذلك لأن الماء يجف في مكان آخر |
| Tanrım, bu cömert yağmur ve bereketli şimşek için sana sükürler olsun. | Open Subtitles | أيها الرب ، شكراً لك على هذا المطر السخي والبرق الوفير |
| Güzel çadırlarda yaşamalarını atlarını bereketli topraklarda dolaştırmalarını. | Open Subtitles | ويسكنوا في الخيام الجميلة . و ترعى خيولهم على التربة الخصبة |
| bereketli toprakların her bir parçası pirinç ekimine ayrılmıştır. | Open Subtitles | فكل إنش من الأراضي الخصبة مستخدم في الزراعة |
| Oluklardan akan sular Han halkının Çin medeniyetinin anası adını verdiği platonun ana nehrine bereketli sarı toprağı taşımaya başlamış. | Open Subtitles | الجداول التي تصرّف المجاري حمل التربة الصفراء الخصبة إلى نهر الهضبة الرئيسي، معروف ان شعب الهان أمّ الحضارة الصينية. |
| Bu medeniyeti şekillendiren bu bereketli nehirlerdi ama Çinliler bu nehirlerin bir ejderha tarafından oluşturulup kontrol edildiğine inanırlardı. | Open Subtitles | الأنهار الخصبة لربما شكّلت هذه الحضارة، لكن الصينيين إعتقدوا الأنهار شكلت وتحت سيطرة التنين. |
| Büyük bir serveti ve bereketli toprakları olan bir hane çok güçlü bir donanması olan ve bir gün sana saldırabilecek bir haneye karşı senden koruma istiyor. | Open Subtitles | منزل لديه ثروة كبيرة وأراضِ خصبة يطلب حمايتك ضد منزل آخر لديه جيش قوي قد يعارضك يوم ما. |
| Ve kalan tüm saf su artığını da organik olarak filtreleyip çöl adayı zaman içinde yeşil ve ve bereketli bir araziye çevirmek için toprağa verdik. | TED | وكل فائض المياه العذبة ومياه الصرف الصحي تتم تنقيتها عضوياً في المنظر الطبيعي تدريجياً تحول الجزيرة الصحراوية لمناظر خضراء خصبة |
| Balkabağı, fasulye, mısır, arabada seks ve uyanışçılık için bereketli bir toprağız. | Open Subtitles | نحن أرض خصبة للذرة, فاصوليا, الكوسا |
| Serengeti'nin batısında meralar bulunmaktadır ve özellikle "Kısa Otlar" adıyla bilinen bereketli ovalar bulunur. | Open Subtitles | إلى الغرب، تقع أراضي "سرنجيتي" العشبية ومنطقة خصبة جداً معروفة بسهول العشب القصير |
| Kusura bakma, aklımdaki kelimeler birbiriyle çarpıştı... güzel, bereketli, bunların dışa vurumu kutsal krep. | Open Subtitles | نعم ، آسف توجد الكثير من الكلمات في رأسي مثل ، مذهلة ، جميلة ، مثمرة ، لكن كل الذي خرج مني |
| O yüzden size derim ki bereketli olup türeyin ve dünyayı tazeleyin. | Open Subtitles | لذلك أقول لكم، تكون مثمرة وتتضاعف واملأوا الأرض. |
| Kalahari Çölü 'nün geniş bir alanı, bereketli bir cennete dönüşmeye başlar. | Open Subtitles | فإن منطقة شاسعة من *كالهاري* تتحول إلي جنة مثمرة. |
| Cinsel ilişki kurmalarının amacı... tanrıçanın adaya getirdiği güzel havanın ve bereketli hasadın... devam etmesini sağlamaktı. | Open Subtitles | كانت ممارستهن للرذيلة بمثابة قربان لآلهة الجزيرة... لضمان محاصيل وفيرة وطقس جميل |
| Görünüşe göre bu tür, doğurganlığın müjdecisi ve bereketli bir hasat için çok değerlilermiş. | Open Subtitles | كان يتم تقديسهم كرواد للخصوبة والحصاد الوفير |
| Onun kocası yok oysa Tanrı, "bereketli olun ve çoğalın." dedi... | Open Subtitles | انها بلا زوج... ... وكما قال الرب ، "ان يكون مثمرا وتتكاثر". |
| bereketli bir avı bırakıyoruz. Bırakıp gitmek için bir sebep göremiyorum. | Open Subtitles | ويوجد هنا حصاد ممتاز، ولا أرى سببا لتركه |
| Su aygırları sayesinde, gölcüklerin çevresindeki, ...normalde ulaşamayacakları topraklarda yetişen bereketli bitki örtüsünden faydalanabiliyorlar... | Open Subtitles | لأنه بفضل أفراس النهر، فإنهم قادرون على التغذّي على النباتات الوفيرة التي لكانت بعيدة المنال بالنمو حول بركتهم، على اليابسة. |
| Bir zamanlar bereketli arazilerde güzel bir şehir yükseliyordu. | Open Subtitles | كانت مدينة جميلة، ازدهرت على الريف الخصب |