| Bu mükellefler için yüksek bir maliyet oluşturuyor ve nispi hiçbir fayda sağlamıyor. | TED | فهذا يكلف دافعي الضرائب تكلفة باهظة ولا يجلب فوائد متناسبة |
| Mültecilerin bir maliyet olduğu kaçınılmaz bir şey değil. | TED | لا يوجد شيء لا مفر منه حول تكلفة اللاجئين . |
| Dünyamızdaki büyük sorunları çözmek için yeterince büyük değil ya da güçlü, dayanıklı. Çünkü ek bir maliyet. | TED | ليس هذا كافيًا أبدًا، أو قويًا بما فيه الكفاية، أو مستدامًا بما فيه الكفاية، لإيجاد الحلول للمشاكل الكبرى في عالمنا اليوم، لأن ذلك يتطلب تكلفة إضافية. |
| Ve biz hakikaten dijital teknolojinin nasıl değiştiğini, ve genç, bağımsız film yapımcılarının nasıl cüzi bir maliyet ile film çekebildiklerini izliyoruz. | TED | ونحن فعلا نبحث كيف تتغير التقنية الرقمية, وكيف للمخرجين الشباب المستقلين أن يتمكنوا من صناعة الأفلام بتكلفة منخفضة. |
| Fakat görülüyor ki hidrojeni nasıl üreteceğimizi biliyoruz, makul bir maliyet ile nasıl üreteceğimizi ve güvenli bir şekilde nasıl üstesinden de geleceğimizi biliyoruz. | TED | وذلك يمكننا من معرفة تصنيعه، نعلم كيفية تصنيعه بتكلفة مناسبة وكيف نتعامل معه بطريقة آمنة |
| Christopher ceza yargılaması sistemi ile ne kadar ilişki içinde olursa, o kadar bu sisteme tekrar, tekrar ve tekrardan dönmesi daha mümkün olacaktı. Tüm bunların hepsi, onun çocuklarına, ailesine ve arkadaşlarına sosyal bir maliyet oluşturacaktı. | TED | كلما تواصل كريستوفر أكثر مع نظام العدالة كلما أراد أن يعود مجددًأ لعالم الجريمة مرةً أُخرى ومرة أخرى وكلها بتكلفة اجتماعية هائلة على اطفاله وعلى اسرته وأقرانه كذلك. |