Zaman içinde, birkaç sistemin aileden daha çok 'waterfall' olmasının bir sebebi vardır. | TED | هناك سبب جعل بعض الأنظمة تعمل كالشلال اكثر من الأسرة على مر الزمن. |
Belki bu son soygunun farklı olmasının bir sebebi vardır. | Open Subtitles | ربما هناك سبب لكون تلك السرقة الاخيرة مختلفة عن الاخرين |
- Düşündün mü bazı şeylerin... veya belki de herşeyin... olmasının bir sebebi vardır ve bu bir kaza değildir. | Open Subtitles | هل تعتقد ان بعض الاشياء او ربما كل شيئ يحدث لسبب ما و انه ليس هناك حوادث |
O toplantıyı kaçırmışsa mutlaka iyi bir sebebi vardır. | Open Subtitles | ولو غاب عن ذلك الإجتماع أنا متأكدة من أن هنالك سبب |
Eminim çalılarla kaplı bir drenaj çukurundan kaçıp Terra Nova'dan ayrılmak için geçerli bir sebebi vardır. | Open Subtitles | أنا متأكّدةٌ بأنّ لديها سبب جيّد بأن تتسلّل خارج "تيرا نوفا" خلال حفرة الصرف |
Ama sana nazik davranıyorsa mutlaka bir sebebi vardır. Ve iyi bir sebep değil. | Open Subtitles | و لكنى أعرف أنه طالما أنها تعاملك بلطف فلابد أن يكون ذلك لسبب معين و ليس سببا طيباً |
Gerçekten yaşıyorsa, belki seninle bağlantı kurmamasının geçerli bir sebebi vardır. | Open Subtitles | , لو أنه حي ربما هناك سبب أنه لم يتصل بك |
Kurşun geçirmez yerine, kurşuna dayanıklı cam... ..denmesinin bir sebebi vardır. | Open Subtitles | هناك سبب لتسميته زجاج مضاد للرصاص وليس زجاج لا يخترقه الرصاص |
Ama önemli bir şeyi yapmanın sadece bir sebebi vardır. | Open Subtitles | ولكن السبب الحقيقي لتفعلي شيئًا مهمًا، هناك سبب واحد فحسب. |
Beynin bu kadar çok nörona sahip olmasının ne kadar pahalıya mal olduğunu fark ettiğimde belki basit bir sebebi vardır diye düşündüm. | TED | عندما أدركنا كم هو مكلّف امتلاك عدد كبير من الخلايا العصبية، حسِبت، لربما هناك سبب بسيط. |
Biliyorum, şimdi bunu duymak istemiyorsun ama her şeyin bir sebebi vardır. | Open Subtitles | سيكون الأمر على ما يرام .. لا , أنا أعرف أعرف أنك لا تريد أن تسمع هذا الآن لكن كل شيء يحدث لسبب |
- Olanları düşünürsek pek neşeli gibisin. - Her şeyin bir sebebi vardır. | Open Subtitles | . تبدو طبيعى جداً . كل شئ يحدث لسبب |
Belki de burada olmamın bir sebebi vardır... ama bu onu kurtarmak değildir. Seni kurtarmaktır. | Open Subtitles | ربّما هنالك سبب لوجودي هنا لكنّه ليس لإنقاذها بل لإنقاذك |
- Belki başka bir sebebi vardır, Jane. | Open Subtitles | ربما لديها سبب قوي للكذب يا جين ماذا.. |
Burada yaşanan o kadar çok kötü şeyin bir sebebi vardır ki inanamazsın. | Open Subtitles | قد تتفاجأ بالأشياء السيئة التي تحدث هنا لسبب معين |
Her hareketin bir sebebi vardır. Kâinat var. O halde bir sebebi var. | Open Subtitles | لكل حدثٍ سبب، وبقاء هذا الكون له سبب ما. |
Bu sayıyı ya da onları görüyorsanız bunun bir sebebi vardır. | Open Subtitles | إن رأيت رقماً أو رأيتهم، فهناك سبب لذلك. |
Diğerleriyle el sıkıştığına göre, bence iyi bir sebebi vardır. | Open Subtitles | إن كان يصافح الآخرين فأنا واثق أن لديه أسباب مقنعة |
Hey, dostum, eminim herkesin burada olmak için geçerli bir sebebi vardır. | Open Subtitles | يا رجل، أنا متأكد أن الجميع هنا لديه سبب مقنع للتواجد هنا. |
Umarım burada olmamızın iyi bir sebebi vardır. | Open Subtitles | يجب أن يكون لديك سبب مقنع لنا لوجودك هنا |
Walter, eminim kirli çamaşırlarını buraya getirmenin bir sebebi vardır. | Open Subtitles | (والتر)، أنا متأكـّد أنـّه يوجد سبب وجيه لإحضارك ثيابك الداخليـّة |
Sebepsiz yere ölmezler. Her zaman bir sebebi vardır. | Open Subtitles | فلا يحصل لهم ذلك لأنّ هناك دائما سبب |
Beyefendi oradaysa bir sebebi vardır. | Open Subtitles | أننى متأكده أن هذا الرجل كان هناك لسبباً ما |
Her şeyin bir sebebi vardır. | Open Subtitles | كل شئ لة سبب |
John arkada kaldığına göre eminim geçerli bir sebebi vardır. | Open Subtitles | حسنا، إذا بقي جون وراء، أنا واثق من لديه سبب وجيه. |