bolluk olan bir dünyaya mı yoksa kıtlık olan bir dünyaya mı gelecek? | TED | هل ستولد في عالم من الوفرة أو النُدرة ؟ |
Hamile bir bayanın tükettiği yemek bir bolluk masalı ya da amansız bir mahrumiyet günlüğü gibi bir hikaye yaratıyor. | TED | تشكّل الوجبات التي تستهلكها المرأة الحامل نوعا من القصة، خرافة جميلة من الوفرة أو وقائع قاتمة من الحرمان. |
Ama bolluk dünyasını doğurmak için en büyük etki burada, burada. | TED | ولكن هنا، هنا تكمن القوة الكبرى لجلب عالم من الوفرة. |
bolluk veya verimlilik prensibi veya büyük var oluş zincirine göre gerçeklik mümkün olduğunca doludur. | TED | التي هي مبدأ الوفرة أو الخصوبة، أو سلسلة الوجود العظيمة، هذا الواقع فعليًا كامل قدر الإمكان. |
"Nasıl daha fazla bolluk ve servet sahibi olurum?" | Open Subtitles | كيف أستطيع الحصول على مزيد من الغنى والثراء؟ |
- Aklı bu yere gitti. İşte bu sonsuz bolluk var, bir mısır tohumu gibi. | Open Subtitles | عقله ذهب إلى مكان ما، حيث توجد هذه الوفرة اللامحدودة، كقشرة ذرة. |
O kişi bolluk yıllarında tüm tarlalardaki, tüm tahılların beşte birini toplasın ve saklasın. | Open Subtitles | و خلال سنوات الوفرة اجعله يجمع خمس الحبوب من كل حقل و يخزنه تحت حراسة |
Ve yolları boyunca taşıdıkları tatlı suyla, dünya gezegenindeki yaşama bolluk ve bereket dağıtırlar. | Open Subtitles | وعليطولالطريق، مياههم العذبة قد جلبت الحياة و الوفرة لكوكب الأرض. |
Eğer biri mutluluğunu izleyebiliyorsa, siz de her konuda bolluk ve refahın izini takip edebilirsiniz. | Open Subtitles | وإذا تبعتم هناءكم فستتبعوا الطريق إلى الوفرة والرفاهية في جميع المواضيع |
Bu yüzden normalde yaşam imkânı çok az olacaktı tabi diğer kaynaklar bakımından bolluk olmasaydı. | Open Subtitles | وسيكون الفقراء في الحياة إذا هو ما كان للمصدر الآخر تلك هنا في الوفرة |
bolluk arz - talep dengesini bozan olumsuz birşeydir. | Open Subtitles | الوفرة ، وفقاً لقوانين العرض والطلب, هي في الواقع شيء سلبي. |
Anlamı ; sağlamlık ve bolluk bu kar amaçlı sistemde asla ve asla var olamayacaktır. | Open Subtitles | وهذا يعني أن الاستدامة و الوفرة مستحيلة الحدوث في نظام ربحي. |
herşeyin ücretsiz olarak elde edilebildiği ve bir işte çalışmayı gerektirmeyen ve bolluk içinde bir toplum yaratacak teknolojik anlayışımız var mı? | Open Subtitles | و معرفة تكنولوجية لننشأ مجتمعا بهذه الوفرة, حتى ان كل ما لدينا الآن يمكن أن يكون متاحاً بدون ثمن |
Ama insan yapımı bu bolluk birçok hayvan için karşı konulamazdı ve artık onlar "baş belaları"ydı. | Open Subtitles | ولكنَّ هذه الوفرة من صنع البشر لا تُقاوَم للعديد مِن الحيوانات التي نُسميِّها ألآن المُدللة. |
bolluk içinde, çöl fareleri 10 kiloya kadar tohumu kazdıkları çukurda biriktirirler. | Open Subtitles | في أوقات الوفرة يجمع الجرذ حوالي العشرة كيلوات من البذور ليخزنها في الجحور |
Belki de, son yüzyılda, bir etkiler serisi sayesinde kaydettiğimiz muazzam gelişme gerçekte o kadar hızlanıyordur ki, önümüzdeki otuz yıl içerisinde bir bolluk dünyası yaratacak potansiyelimiz vardır. | TED | من الممكن أن يكون التقدم الكبير الذي أحرزناه خلال القرن الماضي من قبل جهود متواترة هي في الواقع سريعة لدرجة أن لدينا القدرة خلال الثلاثة عقود القادمة على إنشاء عالم من الوفرة. |
Aynısı bolluk için de geçerli. | TED | وينطبق الشيء نفسه على الوفرة. |
bolluk ekonomisine hoş geldiniz. | TED | مرحبا بكم في اقتصاديات الوفرة. |
Kafkasların bazı yerlerinde varlıklı ailelerin kızları 16 yaşına geldiklerinde, bolluk göstergesi olarak altın diş takılır. | Open Subtitles | بالنسبة للكوكيسيس عندما يصبح عمر الفتيات اللواتي ينحدرن من عائلات غنية 16 عاماً فإنهن يُمنحن أسنان ذهبية كمؤشر على الغنى |
Artık bolluk ülkesindesin, Albay. | Open Subtitles | إنك بأرض الغنى الآن, أيها العقيد |
Geleceğe mirasımız, bugün denizlerimizin çoğunun olduğu gibi boş ve verimsiz bir tabiat mı yoksa bolluk mu? | TED | مساحات جرداء كما هي حال بحارنا اليوم، أم وفرة من أشكال الحياة وإرث للمستقبل؟ |