| Ama ben renginizin kırmızı veya bronzlaşmış veya Çinli olduğunu umursamıyorum. | Open Subtitles | لكني لا أبالي إن كانت جلودكم حمراء أو سمراء أو صينية. |
| Her zaman onları Key West'den, Noel tatillerinden dönerken görürdük bronzlaşmış, mutlu, biraz burunları soyulmuş olarak. | Open Subtitles | دائماً نراهم عائدين من عطله الكريسماس الخاصه بهم من كي ويست , بشرة سمراء , سعداء , أنوف مقشرة قليلاً |
| Bayağı bronzlaşmış gibisiniz. | Open Subtitles | أنتِ تبدين سمراء بزيادة |
| Buraya böyle bronzlaşmış teninle ve bu kız gibi gömleğinle gelebileceğini mi sanıyorsun? | Open Subtitles | هل تعتقد انه يمكنك المجىء هنا بهذه السمرة المزيفة وقميص الفتيات هذا؟ |
| Güneş, dalgalar, bronzlaşmış ve terle parıldayan vücutlar... | Open Subtitles | الشمس، الأمواج، الأجساد الجميلة أخذت لون السمرة وتلمع من العرق |
| Hayır, bronzlaşmış teninizden anlaşılırdı. | Open Subtitles | ليس بهذه السمرة لأنه سيظهر عليك |
| bronzlaşmış. | Open Subtitles | إنها ... تبدو سمراء |
| - bronzlaşmış olarak. | Open Subtitles | سمراء جدا. |
| Boyu uzamış, yüzü de bronzlaşmış. | Open Subtitles | ازداد طولاَ و وجهه اكتسب بعض السمرة |