Kayıp oyun taşlarını bulabilmek için ilk fırsatta cezaevi müdürü ile konuşacağım. | Open Subtitles | سأخاطب المأمور بأوّل فرصة تتاح لي لإيجاد بعض قطع اللعبة المفقودة، اتفقنا؟ |
Kayıp oyun taşlarını bulabilmek için ilk fırsatta cezaevi müdürü ile konuşacağım. | Open Subtitles | سأخاطب المأمور بأوّل فرصة تتاح لي لإيجاد بعض قطع اللعبة المفقودة، اتفقنا؟ |
Cevap bulabilmek için yalınlık üzerine bir kitap satın almıştım. | TED | اشتريت كتابًا يتحدث عن البساطة في محاولة للعثور على إجابات. |
En iyi hediye fikirlerini bulabilmek için interneti ve mağazaları taradık. | Open Subtitles | لقد جلبهم لل الإنترنت والمحلات التجارية للعثور على أفضل هدية الأفكار. |
Bahse girerim sevebilecegin bir seyler bulabilmek için büyüteçle bakmak zorunda kalmissindir. | Open Subtitles | أراهن أنه كان عليك أن تبحث بالنظارات المكبرة لتجد شيئاً تحبه فيّ |
Ve barışçıl bir çözüm bulabilmek için ne gerekiyorsa, yapmaya hazırım. Anlaştık. | Open Subtitles | و بما أننى رجل منطقى فأنا جاهز لعمل كل ما هو ضرورى لايجاد حل سلمى لهذة المشكلة |
Bunu bulabilmek için derin su korkumu yenmem gerekti. | TED | و قد كان عليّ أن اتغلب على خوفي من المياة العميقة لأجد واحدة منها |
Umarım onu bulabilmek için Artax Ağını kullanmak yeterli olur. | Open Subtitles | و آمل ان يكون هذا كافي لإستخدام شبكة أرتاكس لإيجاده |
O burada ve... seni bulabilmek için zaman kaybediyor. | Open Subtitles | إنه هنا، يضيع وقته باحثاً عنك في الوقت الحالي |
Burada yaşayan insanların çoğunluğu; ya kıyı köylerde balıkçılık yaparak yaşıyorlardı, ya da göçebelerdi, çevrede su bulabilmek için dolaşıyorlardı. | TED | معظم الناس الذين عاشوا هنا سواء على الساحل او في القرى او صيد الاسماك او البدو الذين يتنقلون في الجوار بحثا عن الماء. |
Herkesin umudu, belki de Dünya'mıza benzer bir gezegen bulabilmek üzerine. | Open Subtitles | ما يتمناه الجميع هو أننا لربما نستطيع إيجاد شيءٍ مشابه لما يوجد لدينا هنا على الأرض |
Yeterli yiyecek bulabilmek için sazlıktan sazlığa hareket etmek gerekir. | Open Subtitles | لإيجاد الطعام، ينبغي بك الترحال من غور قصبٍ إلى آخر |
Zayıf noktasını bulabilmek için zaman kazanmaya çalıyordum, ama hiç olmadığını düşünmeye başlıyorum. | Open Subtitles | إعتقدت بأني يمكن أن أكسب بعض الوقت لإيجاد نقطة ضعفه لكن بدأت أعتقد أنه ليست لديه نقطة ضعف |
Yeşil kuşakta ki Dünya benzeri gezegenleri bulabilmek için şu an ki en iyi fikir soğumuş, sönükleşmiş yıldızların çevresine bakmaktır. | Open Subtitles | في الوقت الراهن ، أفضل أمل لدينا لإيجاد كوكب شبيه بالأرض قابل للسكن هو البحث حول النجوم الباردة خافتة الضوء |
Buna cevap bulabilmek ve bu ülkeye has hayvanların geleneksel kültürlerle uyum içinde nasıl yaşayabildiğini öğrenmek için ülkenin kalbinden çok uzaklara doğru yöneliyoruz. | Open Subtitles | لإيجاد الأجوبة، نحن سنسافر إلى الارض البعيده المتناوله في الوسط لرؤية الثقافاته التقليدية ومخلوقات فريدة تعمل اليوم. |
Gerçek aşka giden yolu bulabilmek için, karşılıklı anlayış ve hoşgörü gereklidir. | Open Subtitles | يستغرق التسامح والتفاهم للعثور على قناة الحب الحقيقي |
Anne ayılar, yemek bulabilmek için yavrularını karın erimeye başladığı aşağıdaki kıyılara götürmeli. | Open Subtitles | للعثور على الطعام، يجب أن تقود الأمّهات أشبالها للأسفل للساحل حيث سيكون الثلج في مرحلة الذوبان بالفعل |
Kardeşime şifa bulabilmek için şirin ama mumyalanmış bir adam olan Doktor Patmosis'i bulmaya Peru'ya değil Mısır'a gitmiştim. | Open Subtitles | لعلاج أختي ذهبت إلى مصر وليس بيرو للعثور على الطبيب باتموسس لكنه محنط |
Başka bitkilerin kalabalık ormanda ışık bulabilmek için farklı yöntemleri var. | Open Subtitles | نباتات أخرى لها إستراتيجيات أخرى لتجد حاجتها من الضوء في الغابة المزدحمة |
Bir yere ait olmak için, kendine bu dünyada bir yer bulabilmek için. | Open Subtitles | لتنتمي لمكان ما , لتجد مكانك في هذا العالم |
Ve barışcıl bir çözüm bulabilmek için ne gerekiyorsa, yapmaya hazırım. | Open Subtitles | و بما أنني رجل منطقي فأنا جاهز لعمل كل ما هو ضروري لايجاد حل سلمي لهذه المشكله |
Ve barışçıl bir çözüm bulabilmek için ne gerekiyorsa, yapmaya hazırım. | Open Subtitles | و بما أننى رجل منطقى فأنا جاهز لعمل كل ما هو ضرورى لايجاد حل سلمى لهذة المشكلة |
Bunun gibi bir çift bulabilmek için bütün dükkanları gezmek zorundayım. | Open Subtitles | سأضطر للذهاب لكل المتاجر بمقاطعة السروايل لأجد مثله |
Dürüst olmak gerekirse, onun ofisine, beni onunla aldattığına dair bir kanıt bulabilmek için girmiştim. | Open Subtitles | بصراحة لقد إقتحمت مكتبه لأجد دليلا على أنك تخونيني معه |
bulabilmek için gördüklerinin ötesine bakmalısın. | Open Subtitles | لإيجاده يجب أن تنظر ما بعد الذي تراه ماذا المفروض أن يعني هذا الهراء؟ |
O burada ve... seni bulabilmek için zaman kaybediyor. | Open Subtitles | إنه هنا، يضيع وقته باحثاً عنك في الوقت الحالي |
Aç çiftçiler yemek bulabilmek için şehre akın ediyor. | Open Subtitles | تجويع الفلاحين تتدفق الى المدينة بحثا عن الطعام. |
Tüneli bulabilmek için göçmenlerin hangi bölgeden uzak durduğunu öğrenmeye çalışıyoruz. | Open Subtitles | الآن نحن نحاول إيجاد المناطق القريبة التي تحتوي المهاجرين لذا نستطيع إيجاد النفق |