Yani bu yüzden gitmeye hazır olduğumu düşünerek tamamen net olabilirim fakat kazara bir dokunaça dokunuyorum ve yanlışlıkla kendimi şokluyorum. | TED | وهكذا يمكنني أن أكون واضحًا تمامًا، التفكير بأنني مستعد للبدأ، لكن عن طريق الخطأ ألمس المجس وبدون قصد أقوم بصدم نفسي. |
Her saniyem nerede olduğunu ve ne yaptığını düşünerek geçiyor. | Open Subtitles | أقضي كلّ لحظات يومي في التفكير بمكانه الآن وماذا يفعل |
Seni burada tutabilirim diye düşünerek aptallık ediyordum seni koruyabileceğimi düşünüyordum. | Open Subtitles | كُنتُ أحمقًا في التفكير بالإبقاء عليك هنا مُعتقدا بأنني أستطيع حمايتك |
Patron 10 yılını bunu düşünerek geçirdi, ama istemezseniz yapmak zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | لقد قضي عشرة اعوام يفكر الأمر ولكن لا يجب عليك القيام بالأمر |
Geçmişi düşünerek, 14'ten önce nerede olabileceğini kafanda canlandırıyorsun. 7 veya 9 | TED | بالتفكير للوراء، تخيل أين يمكنك أن تكون قبل 14، 7 أو 9. |
Katilin hâlâ evde olabileceğini düşünerek içgüdüsel olarak küçük kızı kaptı. | Open Subtitles | بشكل عفوي أخذ الطفلة معتقداً أن القاتل سيبقى في المنزل وفعل ذلك بعد جرح الأم بشكل بليغ |
Nina Dølvik Brochmann: Kızlık zarının bekaretin kanıtı olduğunu düşünerek büyüdük. | TED | نينا دولفيك بروشمان: لقد نشأنا معتقدين بأن غشاء البكارة دليل على العذرية. |
İnsanlar yeşil enerji ve güvenliği düşünerek yıldızlı gecede bisiklet sürmenin güzelliğini deneyimliyor. | TED | يجربُ الناس رونق ركوب الدراجات عبر الليل المرصّع بالنجوم، يفكرون حول الطاقة المتجددة المستدامة، والسلامة. |
Zamanımı daha kazançlı işleri düşünerek geçiriyorum otelim gibi, Fairview. | Open Subtitles | قضيت معظم حياتي في التفكير بأشياء مربحةٍ أكثر مثل فندقي |
Buraya geldim ve günlerimi nasıl daha farklı şeyler yapabilirim diye düşünerek geçirdim. | Open Subtitles | جئت الى هنا وقضى أيامي التفكير كيف يمكن القيام به الامور بشكل مختلف. |
gibi sorular soruyor. Şunu demek isterim ki progeria hastalığım olsa da zamanımın çoğu progeria ile hiç ilgisi olmayan şeyleri düşünerek geçiyor. | TED | وأود القول أنه بالرغم من إصابتي بالشياخ، إلا إنني أمضي معظم وقتي في التفكير بأشياء لا علاقة لها بالشياخ إطلاقاً. |
Haritamızda ne eksik diye basitçe düşünerek çok bir yere varamayız. | TED | لن نكسب الكثير عن طريق التفكير ببساطة فيما هو مفقود من خريطتنا. |
Hadi, böyle düşünerek bu kârı sosyal sorunlar için yeniden dağıttık diyelim. | TED | حسناً, بخط واحد من التفكير هو أننا نأخذ هذا الربح ونعيد نشره في المشاكل الإجتماعية |
İlginç olan şu ki; sezgisel olarak yiyenler fazla kilolu olmaya daha az yatkın ve yiyecek düşünerek geçirdikleri zaman da daha az. | TED | الشيء الجدير هو ان الذين ياكلون بالديهة هم أقل عرضة لزيادة الوزن، وينفقون وقت أقل على التفكير حول الطعام. |
Fakat, Kiribati Cumhuriyeti'ni Cumhurbaşkanı Tong, her sabah bunu düşünerek uyanmak zorundaydı. | TED | ولكن هذا هو ما كان يستيقظ لأجله رئيس جمهورية كيريباتي، السيد تونغ و يفكر فيه كل صباح. |
Bu durumu Universal stüdyolarını ve Disney Dünyasını ya da Disneyland'ı düşünerek karşılaştırabilirsiniz. | TED | يمكنك عكسهم بالتفكير حول يونيفرسال سيتي والك مقابل عالم ديزني، أو ديزني لاند. |
Onu kurtaracağını düşünerek geçmişe sıçrıyorsun. | Open Subtitles | وقفذت للماضي معتقداً انه بأمكانك أنقاذهــا |
Milyonlarca kız, bu davranışın doğru olduğunu düşünerek büyüyecek. | Open Subtitles | ملايين الفتيات سيكبرون معتقدين أن هذه الطريقة الصحيحة للتصرف |
Bu durum vatandaşlarımızın , "asla vazgeçme" ve "asla düşünerek hareket etme" ruhunun sessiz bir ahdi adeta. | Open Subtitles | إنه إختبار صامت للذين لا يستسلمون ولا يفكرون جيّداً من المواطنين |
- Her gün bunu düşünerek uyanıyorum. - Neden denemedin ki? | Open Subtitles | ـ كل يوم أستيقظ وأفكر بذلك ـ إذاً لماذا لم تفعلها؟ |
Dongguan'da satılan her şey gibi bu cüzdanın da taklit bir ürün olduğunu düşünerek ona teşekkür ettim. | TED | شكرتها، على افتراض أنها تقليد، مثل كل شيء آخر تقريبا للبيع في دونغقوان. |
Ya Luke son 10 yılı başka biri olduğunu düşünerek geçirdiyse? | Open Subtitles | ماذا لو كان قضى تلك الفترة معتقدا أنه شخص آخر |
Ama en sonunda düşünerek mantığıma oturttum. Belki bu benim kendimi sunuş şeklimle alakalı, belki de sadece start-up'ıma özgü bir şeydir. | TED | لكن في النهاية بررتها ظناً أنه يمكن أن يكون لهذا علاقة بطريقتي في تقديم نفسي أو أنه فقط شيء مميز لشركتي الناشئة. |
Üç tane kimliğin beni tanımladığını düşünerek yetiştim. Yoksul köylü kız. Bunun anlamı hiç ses çıkarmadan ve tercih hakkım olmadan yetişmekti. | TED | تكيفت علي الاعتقاد بأن الهويات الثلاث التي تعرِّفني - فتاة، قروية، فقيرة - كانت تعنى أن أعيش حياة بلا صوت ولا اختيار. |
Ama onun, geleceği gördüğünü düşünerek hayatından zevk alamadığından eminim. | Open Subtitles | لكن أنا مقتنع ذلك، بتفكير هو يمكن أن يرى المستقبل، هو يؤخذ كلّ البهجة خارج حياته. |
Sana güveniyorum ve ikinizin arasında bir şeyler olduğunu düşünerek de kesin ve kat'i suretle hata ettim. | Open Subtitles | أنا أثق بكِ,وكنت مخطيء تماماً بالكامل لأظن أنه قد يكون هنالك شيئاً يحدث |
Sizin kokan nefesiniz yüzündeyken tanrım bunu hak edecek ne yaptim diye düşünerek öylece içine almak zorunda kalan o. | Open Subtitles | تتمدد على الفراش متسائلة مالذي اقترفته لتحتمل انفاسك النتنة على وجهها |
Benim mükemmel kocam, anlamayacak kadar aptal olduğumu düşünerek evraklarda imzamı taklit etmiş. | Open Subtitles | زوجي الرائع زوّر توقيعي على الأوراق، مُعتقداً أنني سأكون غبيّة للغاية ألاّ ألاحظ. |