Seanslarında, dürüstlüğe yüksek prim veriyordun, değil mi Dr. Sweets? | Open Subtitles | في جلساتنا أنت تعطي الصدق أهمية كبيرة أليس كذلك؟ |
Seanslarında, dürüstlüğe yüksek prim veriyordun, değil mi Dr. Sweets? | Open Subtitles | في جلساتنا أنت تعطي الصدق أهمية كبيرة أليس كذلك؟ |
Ben dürüstlüğe çok önem veririm ve işin doğrusu fikirden rahatsız oldum. | Open Subtitles | أنا فقط أعتقد أن الصدق مهم جدا والحقيقة ستجعلني غير مريحة |
Bu sektörde dürüstlüğe pek rastlayamazsın. | Open Subtitles | ليس عادة تمر على هذه النوعية من النزاهة في عملنا. |
Böyle olmaz. Kadınlar, onlar aşırı dürüstlüğe güvenmezler. Hayır, bu konuda bana güvenmelisin. | Open Subtitles | النساء يشعرن بالتحدي بالصراحة الكثيرة وبسرعة |
Kardeşliğe, dürüstlüğe ve insanların kardeşlerinin dürüst olmasına. | Open Subtitles | نخب التآخي و الصدق و واخوات الرجال الامينات |
Evliliğiniz.. dürüstlüğe ve saygıya mı dayanıyor? | Open Subtitles | هل زواجكما مبني على الصدق و الإحترام المتبادل؟ |
Çünkü eminim savaşta bile insanlar hâlâ dürüstlüğe önem veriyordur. | Open Subtitles | لأنني أراهن، حتى في الحروب، يظل الناس يقدّرون الصدق. |
Evet, evet. Güven ve dürüstlüğe dayanıyor. | Open Subtitles | نعم,نعم انها تقوم على الثقه و الصدق |
Hem dürüstlüğe hem de ağzı sıkı olmaya değer veriyorum. Bunlar önemli erdemler. | Open Subtitles | أقدر الصدق والسرية كلاهما فضيلتان |
Güven dürüstlüğe dayanır. | Open Subtitles | الصدق يجلب الثقة |
Kimse güvene ve dürüstlüğe inanmaz. | Open Subtitles | لا أحد يؤمن بالثقة و الصدق |
dürüstlüğe gereksiz prim veriliyor. Bu laf İncil'den. Eski Ahit. | Open Subtitles | الصدق شيء مبالغ فيه |
Adiller, dürüstlüğe ve disipline değer verirler. | Open Subtitles | فصيلة الـ"صرحاء" يُقدرون الصدق والنظام |
Gösterdiğin dürüstlüğe. | Open Subtitles | و الصدق يوم الإجتماع |
Abigail sana karşı içten olmam konusunda beni uyardı ve en çok dürüstlüğe değer verdiğini söyledi. | Open Subtitles | مجرد حثَّ (ابيجايل) لي ليكون صريحًا معك قالت لك تقدير الصدق في من حولك |
Benim mesleki düşünceme göre topluma avukat olacak dürüstlüğe sahiptir. | Open Subtitles | ومن رأيي المهنيّ، ولديهِ النزاهة لجعله يخدم مجتمعه كمحامي. |
Suç ortağı niteliğindeki sessizliğimizi bozmak ve birbirimize meydan okumak için, kadınların karşısında değil, yanında yer almak için daha çok babayiğite, cesaret, güç ve ahlaki dürüstlüğe sahip daha çok erkeğe ihtiyacımız var. | TED | ونحن بحاجة إلى المزيد من الرجال ذوي الجرأة، ذوي الشجاعة، ذوي القوة، ذوي النزاهة الإخلاقية لكسر صمتنا المتواطئ وتحدي بعضهم البعض والوقوف مع النساء وليس ضدهن. |
Dujon'la kişisel dürüstlüğe dair bir tartışma yapıyorduk. | Open Subtitles | دوجون )وأنا كنا نتناقش عن) النزاهة الشخصية |
Şimdi neden dürüstlüğe bu kadar takıldığını anlıyorum. | Open Subtitles | الآن أعرف لماذا أنت جد متعلق بالصراحة. |
dürüstlüğe inandığını sanıyordum. | Open Subtitles | اعتقدتُ أنكِ تؤمنين بالصراحة |