Bu,daha çok,ulaşıma,kimyasal verimliliğe... ...suyun etkili kullanılmasına ve bir de... ...soğutmaya dayanıyor. | TED | تعتمد كثيرا على المواصلات، الأسمدة الكيميائية, الاستخدام الكبيرة من المياه وأيضا التبريد. |
Ve hepsi bu adamın fikirlerine dayanıyor 18. yüzyılda bir istatistikçi ve matematikçi olan muhterem Thomas Bayes. | TED | وكلها مبنية على أفكار هذا الرجل، الموقر : توماس بايس، وهو عالم إحصائي و رياضي من القرن الثامن عشر. |
İyi dayanıyor. O çok güçlü. Ama bu zor oluyor. | Open Subtitles | إنها متماسكة جيدا إنها قوية مع أن الأمر صعب |
O kız buna nasıl dayanıyor bilmiyorum. | Open Subtitles | لا اعرف كيف تتحمل هذه الفتاة الوضع هنا |
Neyse ki, bütün radyo astronomi alanı gökyüzünde parlak radyo sinyalleri olduğu bilgisine dayanıyor. | TED | ومن حسن الحظ، أن مجال علم الفلك الراديوي بالكامل مبني على حقيقة أن هناك إشارات راديو مشرقة في السماء. |
Depresyon ilaçları va atlar yardım ediyor ama annem zar zor dayanıyor. | Open Subtitles | مضادات الإكتئاب والخيول تساعد لكن أمي بالكاد تصمد |
- En azından dayanıyor. Bir süre iyi oluruz. | Open Subtitles | علي الأقل المكان صامد يمكننا البقاء هنا لفترة |
Bay Price, makaleleriniz bilimsel temellere mi dayanıyor, yoksa kıyamet senaryolarına mı? | Open Subtitles | سيد برايس هل تعتمد كتابتك بوصفها على العلم ام انها احاسيس نفسية |
Stratejimiz ayrıca bu adaletsizliği bizzat tecrübe etmiş kişilerin deneyim, bilgelik ve liderliğine dayanıyor. | TED | تعتمد استراتيجيتنا أيضًا على خبرة وحكمة وقيادة هؤلاء الذين تعرضوا لهذا الظلم المباشر. |
Yani ne zaman çalıştığını anlıyorsun ve kendinden eminsin çünkü bu planın etkililiği bilimsel modellemeye dayanıyor. | TED | إذ تفهم وقت عملك وتملك بعض الثقة لأن هذه الخطة مبنية على نمذجة علمية لتقدير فعاليتها. |
Ama fikrin geçerli bir teori kurmak için çok fazla sayıda kanıtlanmamış varsayıma dayanıyor. | Open Subtitles | ولكنها مبنية على الكثير جدا من الإدعاءات الغير موجودة لبناء نظرية |
Kalkanlarımız dayanıyor. Bize dokunamıyorlar. | Open Subtitles | دروعنا متماسكة لا يمكنهم لمسنا |
Emma iyi dayanıyor. Aslında Bayan Taylor gittiği için çok üzgün. | Open Subtitles | (إيما) متماسكة ولكنها حزينة لفقدان الآنسة (تايلر). |
- Her şeye dayanıyor. | Open Subtitles | تستطيع ان تتحمل كل شيء |
Söyledin. Her şey renge dayanıyor, değil mi? | Open Subtitles | قلت لي أن كل شيئ هنا مبني على اللون أليس كذلك ؟ |
- Hala dayanıyor. - Bir ayağı çukurda. | Open Subtitles | إنها تصمد أمام الحادث - إنها تقوم بتدوير الفضلات - |
- Gözünü kaybetti ama, iyi dayanıyor. | Open Subtitles | إنه سيفقد عيناً بالتأكيد لكنه صامد |
Anlamı şu, hâlâ dayanıyor ama yakında konuşacağını belirtti. | Open Subtitles | مازال متماسك ،لكنّه يشار لي بأنّه قد ينكسر قريبا. |
Bu da benim fikrim. Sizinkinin aksine benimki gerçeklere dayanıyor. | Open Subtitles | إليك وجهة نظري، وعلى عكسك فوجهة نظري تستند على الحقائق. |
Çalışmalarımın hepsi inkâr etmeyi tercih ettiğiniz esasa dayanıyor. | Open Subtitles | كل عملي يستند على مبدأ الذي أخترتيه لكي تنكريه. |
Kilo başına 50 birim vermeme rağmen zar zor dayanıyor. | Open Subtitles | أعطيته 50 مكس لكل كيلو غرام و هو بالكاد يتماسك |
İşte bu durum, bizim arılarla olan ilişkimizi açıklıyor ve bu ilişki binlerce yıl öncesine dayanıyor. | TED | هذا بالفعل يمثل علاقتنا بنحل العسل وهذا يرجع قديماً إلى آلاف السنين |
Tamamen kişisel deneyimlerimize dayanıyor. | Open Subtitles | هو بشكل طليق مستند على تجاربِنا الشخصيةِ. |
Çin'in bir enerji politikası var ve bu radikal enerji verimliliği ve teknolojinin sıçramasına dayanıyor. | TED | لدى الصين سياسة للطاقة مستندة على إستخدام للطاقة بشكل جوهري و سرعة في بناء التكنولوجية |
Aslına bakarsak, bu okulun 11. yağmur mevsimini yaşıyoruz, gerçekten şiddetli, yatay muson yağmurlarından bahsediyorum, duvarlar sapasağlam dayanıyor. | TED | في الواقع، هذا هو الموسم الماطر الحادي عشر لهذه المدرسة أمطار موسمية قاسية وما زالت الجدران صامدة بقوة. |