| Barnes, burada koca bir alayı doyurmaya yetecek kadar pirinç var. | Open Subtitles | بارنز .. لديهم ما يكفى من الأرز هنا لإطعام فرقه كامله |
| Ed hayatta kalma olayına fena taktı. Ufak bir orduyu doyurmaya yetecek kadar yiyeceğimiz var. | Open Subtitles | من بين أدوات النجاة تلك، لدينا ما يكفي من الوجبات الجاهزة لإطعام جيش صغير |
| Yine de bütün kabileyi kış boyu doyurmaya yetmez. | Open Subtitles | ولكنه ليس كافياً لإطعام القبيلة طيلة فصل الشتاء |
| Yenilenebilir, temiz enerji ile gezegeni doyurmaya yetecek kadar gıdamız var. | Open Subtitles | لدينا طاقة نظيفة ومتجددة وغذاء يكفى لإطعام الكوكب |
| Ama şu miktara bakın. Bir kuşu doyurmaya bile yetmez. | Open Subtitles | لكن تأملوا حجمها ، لا تكفي لإطعام عصفور |
| -Evet. Önemli değil. Karnımızı doyurmaya geldiğiniz için teşekkür ederiz. | Open Subtitles | شكراً على مجيئكما لإطعام الوحوش. |
| Köpeklerimin karnını doyurmaya gelmiştim. | Open Subtitles | لقد جئت للمنزل لإطعام كلابي |
| Ailelerimizi doyurmaya çalışıyoruz! | Open Subtitles | نحن هنا لإطعام عائلاتنا. |
| Gece 2'de Willow'un karnını doyurmaya geldiğimde uyanabilirsin. | Open Subtitles | ربما قد تسنيقظ عندما آتي لإطعام (ويلو) في الثانية صباحًا |