Eşi görülmemiş eşitsizlikle acımasız diktatörlük, gözetim ve işkence, hatta belki insan neslinin tükenmesine yol açabilir. | TED | قد تسمح بظهور دكتاتورية وحشية عالميًا مع عدم مساواة غير مسبوقة ورقابة ومعاناة، بل وربما يمتد الأمر لانقراض البشر. |
Ancak iki ülkenin de borçlarıyla, eşitsizlikle ve ekonomik verimlilikle ilgili sorunları olduğu herkesin bildiği bir gerçek. | TED | ولكن كلا البلدين لديه مشاكل في الدَّين، وفي عدم المساواة، وفي الإنتاج الاقتصادي. |
Ve tekrar, eşitsizlikle yakından ilişkili. | TED | ومرة أخرى عدم تكافؤ الفرص يلعب دوراً كبيراً في ذلك . |
Yani, baktığımız şey, eşitsizlikle ilişkili genel sosyal bozukluktu. | TED | لذا ما ننظر إليه الآن هو تعطيل مجتمعي مرتبط بوجود عدم المساواة الإجتماعية . |
Teknolojik bir tedaviyi pazara sunmak, sağlık alanındaki bu eşitsizlikle sosyal açıdan başa çıkmaktan daha kolay görünüyor. | TED | من الأسهل والأكثر ربحاً تسويق حلولٍ تقنية لهذه الفجوات في الصحة وذلك مقارنة بالتعامل مع عدم المساواة الهيكلية التي تنتجها. |
Belki bir tür eşitsizlikle ya da bir adaletsizlikle karşılaştınız, bazen bir hastalık gelir, ya da dezavantajlı olarak doğmuşsunuzdur veya belki de imkansızlıklarla. | TED | قد تواجهون نوعأً من عدم المساواة، أو ربما يصادفكم الظلم من أي نوع كان، في بعض الأحيان نوبات مرض، أو أنكم خُلقتكم منتقصين بطريقة ما، أو ربما محرومين. |
Ve eğer müşterek yaşama ve sosyal sermayeye katılım ölçülerine bakarsanız, eşitsizlikle yakından bağlantılı çok benzer ilişkiler. | TED | وإن نظرتم إلى مقايس التطور والمشاركة فى الحياة المجتمعية أو إلى ثمار التعاون الإجتماعى فى المجتمع ، ستجدون ذات الروابط ترتبط إلى حد كبير مع عدم المساواة الإجتماعية . |