Ancak sadece hayatındaki zorlukların acısını çekmekte olan bu kıza yardım etmek yerine... | TED | ولكن بدلاً من مساعدة هذه الفتاة التي كانت تعاني من مصاعب في حياتها |
Neden öldürmediğini merak etmek yerine öldürmeyeceğinden emin olalım, olur mu? | Open Subtitles | بدلا من التسائل لما لم تقتله دعينا نتأكد بالا تفعل حسنا؟ |
Bir başka generale ateş etmek yerine ailelerimizin ölmesine izin mi verecek? | Open Subtitles | هل سيدع عائلاتنا تقتل بدلًا من أن يطلق النار على أحد الجنرالات؟ |
Bugün benim savunduğum tez, duvarlar inşa etmek yerine güvenliği sağlamak için köprüler inşa etmemiz gerektiğidir. | TED | أطروحتى لكم اليوم هى، بدل أن نبنى جُدرًا من أجل الأمن والحماية، نحن بحاجة لأن نبنى جسورًا |
Işığı takip etmek yerine, çıkıp bir sesi takip ediyor. | Open Subtitles | وبدلا من أن يتبع الضوء، فهو يخرج لتتبع الصوت، أو في هذه الحالة: |
Polisler bana yardım etmek yerine beni bir hayvan gibi, bu küçük, ufacık hücreye attılar. | TED | وبدلاً من أن يقوم الشرطي ،بمساعدتي ، رموني بزنزانة صغيرة ، كالحيوان |
Binaları tamir etmek yerine tüm kiracıları kovdu. | Open Subtitles | لكن عوضاً عن إصلاح المباني هو يركل المستأجرين إلى الخار |
Bize yardım etmek yerine köyüne dönmek istiyorsan, seni durdurmayacağım. | Open Subtitles | إذا كنتِ تفضلين العودة إلى القرية عوضًا عن مساعدتنا، فلن أمنعكِ |
Polis şeflerinin her yerde insanlara, hapsetmek veya tutsak etmek yerine tedavi için yol gösterdiğini gördük. | TED | لقد رأينا رؤساء الشرطة عبر البلاد يرشدون الناس خلال رحلة العلاج. بدلاً عن سجنهم وحجزهم. |
Söylediğin gibi projeyi terk etmek yerine daha küçük, fark edilemez laboratuvarlara aktardın. | Open Subtitles | بدلاً من هجر المشروع كما أدعيت حولت الأبحاث إلى مختبرات أصغر وغير ملحوظة |
Eğer herhangi biri kan örneğini bilgisayara verip test etmek yerine bir kez olsun baksaydı parazitler üzerlerine atlayabilirdi. | Open Subtitles | إن نظر الإنسان بدمه بأي وقت طوال الطريق بدلاً من إجراء الفحوصات فقط بالحاسوب كان ليكتشف الطفيليات بكل سهولة |
Özgürlük için mücadele etmek yerine motor mu tamir edeceksin? | Open Subtitles | أليس كذلك تصلح المحركات بدلاً من الكفاح من أجل الحرية |
Büyüleyiciler. Ne kadar korkunç olduklarını hayal etmek yerine, onlarla tanış. | Open Subtitles | هم رائعون، قابليهم بدلا من أن تتخيلي هذه الأشياء المروعة عنهم |
Size aslında verilen numuneleri test etmek yerine otoriteleri memnun edecek sonuçlar sunuyorsunuz. | Open Subtitles | والتي تحقق امنيات السلطات بدلا من القيام حقاً بفحص العينات التي تعطى لكِ |
Erken teşhis bize, sadece acımasız uyanışını takip etmek yerine hastalığı daha başlangıcında def etme imkanı verecektir. | TED | سيسمحُ لنا التحذير المبكر بالمضي قدمًا قبل تفاقم المرض بدلًا من مجرد متابعة يقظته القاسية. |
İlk olarak, çakıl ithal etmek yerine dolgu maddesi olarak kağıt kullandım. | TED | أولًا، استخدمت الورق كحشو بدلًا من استخدام الزلط الذي نستورده. |
Ancak bu küçük yengeç aramaya devam etmek yerine oturup beklemeyi seçiyor. | Open Subtitles | لكن بدل أن يستكمل بحثه يستقرّ هذا السرطان الصغير منتظرًا |
İthalat miktarlarını bir trilyon won'a yükselttikleri ve raporları Mavi Saray'a* gönderdikleri gün, bu şirketin kurucusu bir madalya kabul etmek yerine, [*mavi saray = Kore'nin beyaz saray'ı] | Open Subtitles | في يوم ما، نجحت الشركة في تحقيق تقدم في صادراتها يقدر بـ مليار وان، فأرسل منشئ الشركة إلى البيت الأزرق لكن بدل أن يتلقى ميدالية قال، |
Sen de onu test etmek yerine japon balığı mı alacaksın? | Open Subtitles | وبدلا من اختبار لذلك، كنت سوف تذهبين لشراء سمكة ذهبية؟ |
Onun adına müdahale etmek yerine ordunun bunu kendi içinde çözmesi gerektiğine karar verdi. | Open Subtitles | وبدلا من التدخل نيابة عنها قرر ان يجعل الجيش يتعامل معها |
Ateş etmek yerine düşmanı o tepeden kazdıkları yerlere düşürdüler. | Open Subtitles | وبدلاً من اطلاق النار قاموا بالهجوم من جانب تلك التلة على العدو. |
Yavrusunun acı çekmesine müsaade etmek yerine adam ikisi için de sonu getirmiş. | Open Subtitles | وبدلاً من جعل ابنته تعاني قتلها وقتل نفسه |
Boykot etmek yerine sen ve ben o mağazaya gidelim ve o züppelere bir ders verelim. | Open Subtitles | عوضاً عن المقاطعة أنا و أنت معاً نذهب لذلك المتجر و نلقي هؤولاء المتكبرين درساً |
- Ama sonra bunun için mücadele etmek yerine, onun sırası olduğunu düşündüğün için Glee kulübündeki Asyalı kızı destekleyeceğini duydum. | Open Subtitles | ولقد سمعتُ بأنكِ لن تقومي بحملة لأجل الفوز و عوضاً عن ذلك تساندين |
Ama sen kabul etmek yerine gidip duygularını incittin. | Open Subtitles | لكن عوضًا عن موافقته بذلك، ذهبتَ وجرحت مشاعره. |
Ama bana merhamet etmek yerine, sessiz kalmayı tercih ettiler. | Open Subtitles | ولكن عوضًا عن الرحمة قوبلت بالصمت، |
İngiltere Kilisesi, bulguları inkar etmek yerine evrimin iddialarını görmek için en gelişmiş stratejilerle araştırmalar yaptı. | Open Subtitles | بدلاً عن إنكار الدليل، طورت كنيسة إنجلترا الاستراتيجية الأكثر احترافاً لمواجهة تحدي التطور. |
Onu takip etmek yerine saldırı silahını takip etseydik? Tüfek. | Open Subtitles | ماذا إن تعقبنا سلاح الهجوم عوض تعقب شخصه؟ |