Mağaraların inanılmaz yaşam formlarına, daha önce varlığı bilinmeyen türlere barınak olduğu ortaya çıktı. | TED | اتضح أن الكهوف هي مستودعات من أشكال الحياة المذهلة، أنواع لم نعرف بوجودها من قبل. |
Paleontolojistler kayaçlar içinde donmuş eski yaşam formlarına ait kanıtlar arıyorlar. | Open Subtitles | عالم الإحاثة يبحث عن أدلة في أشكال الحياة القديمة المجمدة في الصخور |
ve bugün gördüğümüz kompleks yaşam formlarına dönüştü. | Open Subtitles | إلى أشكال الحياة المعقدة التي نراها اليوم |
Klon olabilirsiniz siz belki lakin Güç tüm yaşam formlarına aittir. | Open Subtitles | مستنسخون انتم ربما تكونوا ولكن القوة موجودة بجميع اشكال الحياة |
Hayatını aşkın çeşitli formlarına adayan ve bu yüzden toplumun dışına itilen pek çok kadın gibi Lea da çok dar bir arkadaş çemberi içine sıkışıp kalmıştı. | Open Subtitles | ومثل معظم النساء الذين كرسوا حياتهم من اجل اشكال مختلفة من الحب وتعرضوا للنبذ من المجتمع المهذب نتيجة لذلك |
Patojen, bitkisel olmayan bütün canlı formlarına bulaşmak için dizayn edilmiş. | Open Subtitles | لقد صُمم الفيروس ليُصيب كافة أشكال الحياة الغير نباتية. |
Yine de resifin geleceği, doğanın bu güçlü kuvvetleriyle yüzleşip kurtulması ve güvenli bir yere yeşleşip büyümesi gereken hassas genç yaşam formlarına bağlıdır. | Open Subtitles | حتى الآن المستقبل يعتمد على أشكال الحياة الصغيرة الهشة ويجب أن يبقى ذلك على قيد الحياة في مواجهة قوى الطبيعة الشديدة, والعثور على مكان آمن ليستقرا وينمو فيه. |
İnsanlık tarihinin büyük bölümünde bu tanıdık olmayan ışık formlarına gözümüzü kapalı tuttuk. | Open Subtitles | هناك اشكال غير معتادة من الضوء كنا -عبر معظم تأريخنا البشري - عمياناً عنها |