Odada, babamın bedenine bakarak ve gülümseyerek uzun süre sessizce durdu. | Open Subtitles | "في غرفتـه، وقفت بهدوء تـام لفترة طويلة أمـام جسده وهي تبتسم |
Kalplerimiz dolduğunda gülümseyerek konuşacağız. | Open Subtitles | عندما كان قلوبنا حتى الشبع سنقوم يقول بابتسامة |
Merak etme, Paramparça olsa bile gülümseyerek ölecek. | Open Subtitles | لا تقلق فحتى لو أراد تفجير نفسه فسيموت مبتسماً |
Çukur gözlü figür, zoraki gülümseyerek sıska yüzüyle ona dik dik baktı. | TED | بدأت عيونه الغائرة من وجهه الهزيل بالتحديق به، مع رسم ابتسامة ملتوية. |
- Göz kırpıp gülümseyerek hırsızlık yapan bir hackerdan ahlak dersi almak güzel. | Open Subtitles | المثير في الأمر أن هذا الدرس يأتي من الهاكر التي أخذت ماله مبتسمة |
Hızlı bir şekilde eliyle eteğini aşağıya indirdi ve bana gülümseyerek yanımdan geçti. | Open Subtitles | وبسرعة سيطرت عليه بيدها وعندما عبرت، إبتسمت |
Odadan gülümseyerek çıktın, sonra da kapıya yaslandığın anda gülümsemen söndü. | Open Subtitles | خرجت من الغرفة و أنت تبتسمين بعد ذلك تلاشت إبتسامتك و أنت تستندين على الجدار |
Mae, pirinçten tahtına oturmuş, o zevksiz arabayla anacaddeden geçerken... gülümseyerek herkese selam veriyor ve bütün serserilere öpücük dağıtıyordu. | Open Subtitles | و هى تجلس على عرش نحاسى و تركب بابتذال و تطفو عبر شارع مينز تبتسم و تنحنى و تنثر القبلات لكل الحثالة الواقفون فى الشارع |
Mae, pirinçten tahtına oturmuş, o zevksiz arabayla anacaddeden geçerken... gülümseyerek herkese selam veriyor ve bütün serserilere öpücük dağıtıyordu. | Open Subtitles | و هى تجلس على عرش نحاسى و تركب بابتذال و تطفو عبر شارع مينز تبتسم و تنحنى و تنثر القبلات لكل الحثالة الواقفون فى الشارع |
# İnsanlar gülümseyerek benim şanslı olduğumu söylerler # | Open Subtitles | # الناس تبتسم وتقول لي أنني أنا المحظوظه# |
Ama, estetik cerrahımın her zaman söylediği gibi "Eğer ölmek zorundaysanız gülümseyerek ölün." | Open Subtitles | ولكن ، كما قال جراح التجميل "اذا كان عليك الذهاب اذهب بابتسامة |
- Gerçekten de öyleydi. Bu sabah gülümseyerek uyandım. | Open Subtitles | لقد استيقظت اليوم بابتسامة عريضة - أنا أيضاً - |
Dedi ki "Düşmanınız size küfrederse, gülümseyerek yanıt verin" | Open Subtitles | اذا تلقيت اساءة من العدو فبادله بابتسامة - غوجو يقول ذلك؟ |
Onun yüzünden mi burada durup gülümseyerek başka bir adamla ilişkiye başladım diye bana iyi dileklerini iletiyorsun? | Open Subtitles | هل هي السبب في جعلك تقف هنا مبتسماً و تتمنى لي الخير عندما تراني مقدمه على علاقة برجل آخر ؟ |
Gökkuşağın gülümseyerek gelecek | Open Subtitles | سوف يأتى قوس قزح مبتسماً لنافذتك |
Asla yapmam... Problem değil. İşte hayallerimdeki kız bana gülümseyerek geliyor. | Open Subtitles | لا بأس، لأن فتاة أحلامي تقترب مني وتعلو شفتها ابتسامة لي فقط |
"Çok çok teşekkür ederim" demelisin bunu gülümseyerek söylemeye dikkat et | Open Subtitles | عليك أن تشكرهم كثيراَ وتتأكد أن تبقي ابتسامة على وجهك |
Evet, Jenny. Kiliseye gülümseyerek git. | Open Subtitles | إذهبي إلى الكنيسة وأنتِ مبتسمة |
Ona gülümseyerek, iyi bir evlat gibi önüne lanet çorbasını koydukça... her şeyin yolunda olduğunu düşünür. | Open Subtitles | إذا إبتسمت له وقدمت له حساءه اللعين . كالإبنة الجيدة , سيعتقد أن الأمر بخير |
Sevgilin aynı Devdas gibi... ve sen gülümseyerek masum olmaya çalışıyorsun. | Open Subtitles | "تجعلينه يعاني مثل (ديفداس)" "و بعدها تبتسمين ببراءة" |
Ama güne gülümseyerek başlayabilmem için genellikle küçük bir viski içerim. | Open Subtitles | شكرا لكني في العادة أشرب خاصتي مع القليل من الويسكي لأجعل يومي يبدأ بإبتسامة |
gülümseyerek birbirimize bakıyorduk ve birini bekliyorduk. | Open Subtitles | نتبادل النظرات و نبتسم بينما ننتظر حضور شخص ما |
Çocukların ve ailelerin gözlerinin içine bakıp da gülümseyerek şöyle dediklerini duymak: | Open Subtitles | عندما أنظر إلى أعين الأطفال و الأباء.. و هم يبتسمون و يقولون: |
gülümseyerek konuşuyordu, birden başιma vurdu. | Open Subtitles | كان يرافقنا وهو يتحدث ويبتسم ، ثم ضربني على رأسي |
Onları günlerce, günlerce dinleyebilirim, hem de gülümseyerek. | Open Subtitles | لأيام يمكنني أن أصغي لهم وهم يستمرون مع إبتسامة عريضة على وجهي |
Fakat o ok başları yığınına baktığında onların hediye olduğunu düşünür, onları alır, gülümseyerek uzaklaşır. | TED | لكنه ينظر لكومة الرؤوس، معتقداً أنها هدية، يأخذها، يبتسم ويمضي. |
gülümseyerek sana yalvaracağım. | Open Subtitles | و أنا سأبتسم و أقترب منك |