Çocuklarını bir daha asla tekrar kollarının arasına alamayacağı gerçeğiyle yüzleşiyor. | Open Subtitles | لقد فهمت حقيقة انها لن تحمل اطفالها على يدها مرة اخرى |
En nihayetinde, belki bulunmak istemiyordur gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldım. | Open Subtitles | في النهاية قبلت حقيقة انها لم ترد أن يجدها أحد. |
Normal bir iş için uygun olmadığın gerçeğiyle yüzleşme zamanın geldi artık. | Open Subtitles | ربما يحتاج ان تواجهي حقيقة انك فقط لا تريدين عملاً بالمعنى التقليدي |
Sağlığımın bize büyük bir yük getireceği gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız. | Open Subtitles | دعونا نواجه حقيقة أن صحتي ستمثل عائقًا كبيرًا بالنسبة لنا |
Artık o boyuta ayak basmanın zamanı geldi ve orada da hayallerimiz olduğu gerçeğiyle yüzleşmeliyiz. | TED | حان الوقت لنخطو في ذلك البُعد ونعترف بحقيقة أن لنا أحلاما فيه، كذلك. |
Şu anda tedavisi için mücadele ederken dünyadaki binlerce insanın, istismarını izlemeye devam ettiği gerçeğiyle yaşıyor. | TED | واليوم، بينما تكافح للتعافي، تواجه حقيقة أن الآلاف حول العالم مازالوا يشاهدون الإساءة لها. |
Yani buradaki tipin gerçekten, gerçekten uzak, buna rağmen evrimsel olarak yakın olduğu gerçeğiyle rahat olabilirsiniz. | TED | تعلمون، بامكاننا أن نجد بعض العزاء في حقيقة أن هذا القرد جدا بعيد عنا بالنسب، ولكن تعلمون يظل هذا التطور، نسبي. |
Birbirimizi sevmediğimiz gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldım. | Open Subtitles | عليّ أن أوجه تلك الحقيقة حقيقة أننا لم نكن متحابّين |
Fakat günün sonunda aynaya baktığımda, ...gerçekte iyi insan olmayı bilmediğim gerçeğiyle yüzleşmek zorundayım. | Open Subtitles | ولكن في نهاية اليوم عندما أنظر إلى المرآة، أضطر إلى مواجهة حقيقة أنني لا أعرف كيف أكون طيباً. |
Buzz'nin Andy'nin en sevdiği oyuncak olması gerçeğiyle yüzleşemedin. | Open Subtitles | لم ترد أن تواجه حقيقة أن باز من الممكن أن يصبح دمية أندى المفضلة الجديدة |
Buzz'nin Andy'nin en sevdiği oyuncak olması gerçeğiyle yüzleşemedin. | Open Subtitles | لم ترد أن تواجه حقيقة أن باز من الممكن أن يصبح دمية أندى المفضلة الجديدة |
O duyguları sonsuza dek kaybettiğimiz gerçeğiyle yüzleşebilmişsin. | Open Subtitles | بأن تواجه حقيقة أننا فقدنا مشاعرنا إلى الأبد |
O çok güçlü bir fikirdir; eğer doğruysa, bizim bugüne kadar düşündüğümüz evren resminin, çok daha yüksek boyutlu bir evrenin sadece ince bir kesitine hapsolduğumuz gerçeğiyle gölgelenmiş olması demektir. | Open Subtitles | فهذا يعنى أن صورتنا عن عالمنا عُتِمت بواسطة حقيقة أننا محتجزون على شريحة صغيرة جداً فقط |
Belki biz belki de aşkı bulmak anlamına gelmez olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zamanı. | Open Subtitles | ربما قد حان الوقت لنواجه حقيقة أنه . ربما غير مقدّر لنا أن نجد الحب |
Oğullarının onu sırtından bıçaklamak üzere ...olduğunu bilmediği gerçeğiyle avuna duralım. | Open Subtitles | لقد استراح من معرفة حقيقة أن ولديه كانا على وشك الغدر به |
Tamam, içeride tam olarak ne yaptığımı biliyor olması gerçeğiyle yaşayamam. | Open Subtitles | لا يمكنني العيش مع حقيقة أنها كانت تعرف ما كنت افعله بالداخل |
Zor olduğunu biliyorum, tatlım, ...ama zamanın ilerlediği gerçeğiyle, ...yüzleşmeliyiz. | Open Subtitles | عزيزي، أعلم أنّ هذا صعب، ولكن علينا قبول حقيقة أنّ الزمن يمضي |
Gemimin gitmiş olduğu gerçeğiyle kıyaslayınca bunların hiç önemi yok. | Open Subtitles | وكل تلك الحظائر تافهة في ضوء حقيقة أن سفينتي رحلت مرة أخري فهمتما |
Ve insansal sermaye düşüncesindeki bu değişim Hindistan'ın demografık bir temettüden geçtiği gerçeğiyle bağlantılıdır. | TED | وهذا التغيير في التفكير في رأس المال البشري مرتبط بحقيقة أن الهند تبنت خيار الديمقراطية |
Benim senin için bir tehtid olabileceğimi düşünmesi gerçeğiyle başlayalım. | Open Subtitles | لنبدأ بحقيقة كونها تظن بأنني سأشعر بالتهديد منك |
Sana, hayatımda olduğun gerçeğiyle her zaman minnettar kalacağım. | Open Subtitles | دائماً سأشكر واعتز بحقيقة اني قابلتك في حياتي |
Bu hastalıkların hepsinin... ...bedenlerimizin geliştiği çevreden... ...bugün çok farklı bir çevrede yaşadığımız... ...gerçeğiyle doğrudan ilgisi olan... ...güçlü evrimsel bir bileşeni vardır. | TED | كل هذه الأمراض تحمل عنصرا تطوريا قويا يتصل مباشرة بواقع أننا نعيش اليوم في بيئة مختلفة جداً .عن تلك التي تطورت فيها أجسادنا |