Böyle teleskopların kurulmasının gereği, Atakama Çölü gibi yerlerde, yüksek irtifalı çöller olmasından kaynaklanıyor. | TED | السبب الذي جعلنا نبني هذه التلسكوبات في أماكن مثل صحراء أتاكاما هو بسبب علو ارتفاع الصحراء. |
Bu liderler Budrus gibi yerlerde pasif gücün işe yaradığını ispat ettiler. | TED | وقد أثبتت هذه القيادات أن اللاعنف ينجح في أماكن مثل بدرس. |
Etiyopya gibi yerlerde sık sık göreceğiniz tablo boyunlarında bu şekilde cımbız taşıyan kızlar, bu cımbızı kirpiklerini koparmak için kullanıyorlar. | TED | إذن فما ستراه في أماكن مثل إثيوبيا فتيات لديهن ملاقط كهذه حول أعناقهن، والتي يستعملنها لإخراج رموشهن. |
Bunun gibi yerlerde, örneğin Yahuda Çölü'nde, en yakın yoldan 20 km uzakta bulunuyorduk. | TED | فقد حصلت في مناطق مثل .. صحراء يهودا على بعد 20 كم من اقرب طريق مأهول |
Marysville'deki gibi yerlerde kadınlar sadece iş istemezler. | Open Subtitles | نحن في مكان مثل مارسفيل مكان فيه النساء العاملات يرغبن بأكثر من مسمى وظيفة |
Silikon Vadisi gibi yerlerde, durum o kadar da iyi değil. | TED | وفي أماكن مثل وادي السليكون فليس الوضع أحسن. |
Bu çocuklara toplumlarını yeniden gözden geçirmeyi öğretti böylece bunun gibi yerlerde yetişirken onu böyle hayal edebilirler. | TED | يعلّم الطلّاب إعادة النظر في مجتمعاتهم، حتى عندما يكبرون في أماكن مثل هذه، بإمكانهم تخيلها هكذا. |
Şu an dünyanın dört bir yanındaki telekomünikasyonlarla irtibat hâlindeyiz ve Endonezya gibi yerlerde uçarak bu sene gerçek bir hizmet testi yapacağız. | TED | نخوض مباحثات مع شركات الإتصالات حول العالم، وسنحلّق في أماكن مثل إندونيسيا لاختبار خدمة حقيقي هذا العام. |
İnsanlar genelde zekâ ile bilinçliliği karıştırıyorlar, özellikle de Silikon Vadisi gibi yerlerde, fakat bu anlaşılır bir şey, çünkü insanda ikisi bir arada işler. | TED | الناس غالباً ما يخلطون الذكاء والوعي، خاصةً في أماكن مثل سيليكون فالي، وهو أمر مفهوم، لأنها في البشر، تعمل سويةً. |
Silikon Vadisi gibi yerlerde bugünlerde olan şey, yapay zekâ yaratıyoruz fakat yapay bilinçlilik yaratmıyoruz. | TED | ماذا يحدث اليوم في أماكن مثل سيليكون فالي هو أننا نصنع ذكاءً اصطناعياً لكن ليس وعياً اصطناعياً. |
Ve aslında biz Amerika için en iyi olanı istiyoruz, Irak ve Afganistan gibi yerlerde, dağlarda gerçek yamaçlarda ölmeyi istiyoruz. | TED | تعلم بأننا نطلب من أفضل الامريكيين للموت على حافة التل في أماكن مثل افغانستان والعراق. |
Ama bilirsiniz, bunun aşamaları var, Kamboçya ve Tayland gibi yerlerde. | TED | ولكن تعلمون، هناك تقدم يحدث في أماكن مثل كمبوديا وتايلند. |
Bunun gibi yerlerde senin gibi insanlarla yüzlerce kez beraber bulundum. | Open Subtitles | كنت في أماكن مثل هذه مع أشخص مثلك , مئات المرات أنا لا أحاول التّفاخر |
Sizden, Irak gibi yerlerde kanlarını kuma döken o genç adam ve kadınları düşünmenizi ve kendinize "Evlerini en son ne zaman düşündüler?" diye sormanızı istiyorum. | TED | وأريد منكم التفكير في أنه عندما تفكر في هؤلاء الشباب والرجال والنساء والذين يعيشون في أماكن مثل العراق، يسفكون دمائهم في الرمال. واسأل نفسك ما هو فكرتهم الأخيرة عن الوطن؟ |
Böylece, dolaşıp Oklahoma ve Texas'ın küçük kasabaları gibi yerlerde insanlarla konuştuktan sonra anladık ki ilk önermemiz kesin doğruydu. | TED | بعد السفر و التحدث الي الناس في أماكن مثل مدينة أوكلاهوما او سمول تاون في تكساس وجدنا دليل علي ان النظرية الاولي قد انتهت |
Daha önemlisi, Veronica ve onun gibi nicelerine, Güney Los Angeles gibi yerlerde çevrelerinde önem taşıyan koşullarla ilgili sağlığın ve maalesef bazen de hastalığın başladığı yerle ilgili sorular sormamızı mümkün kılan bir sistem başlattık. | TED | ولكن باهتمام أكثر، قمنا بوضع نظام أتاح لنا أن نوجه أسئلة روتينية إلى فيرونيكا والمئات من أمثالها عن الأوضاع التي تهمها في مجتمعها، حول مسببات الصحة وأحيانًا لسوء الحظ المرض في أماكن مثل جنوب لوس أنجلوس |
Bir başka endişe verici şey: Kenya, Güney Afrika veya New York gibi yerlerde seks satıyorsanız, prezervatif taşırken yakalanırsanız polis sizi tutuklayabilir çünkü prezervatif, seks sattığınıza dair yasal bir kanıt olarak kullanılabilir. | TED | شيء آخر مثير للقلق: إذا كنت تتاجر بالجنس في أماكن مثل كينيا وجنوب إفريقيا أو نيويورك، يمكن أن يعتقلك ضابط شرطة إذا تم ضبطك تحمل واقيا ذكريا، لأنه يمكن استخدام الواقي الذكري كدليل على اتجارك بالجنس. |
Tulsa gibi yerlerde durum çok zor öğretmenlerin aldıkları ücret o kadar düşük ki karınlarını doyurabilmek için aşevlerine gitmek zorunda kalıyorlar. | TED | مع ذلك فالشيء هو أنه في أماكن مثل مدينة تَلسا، كان أجر المعلمين سيئًا للغاية لدرجة أنه اضطر هؤلاء الأشخاص الاستعانة بخزائن الأغذية أو مطابخ الحساء لإطعام أنفسهم فقط. |
Bu teknoloji ile öğretmenler ve toplum sağlık çalışanları da yetkilendirilerek Malavi gibi yerlerde çocukların sağlığa erişmeleri sağlanabilir. | TED | يمكن لهذه التكنولوجيا تمكين معلمين وعاملي صحة محليين لتوفير الرعاية الصحية للأطفال في مناطق مثل ملاوي. |
Laboratuvarın içinde değil, ve giderek artan bir şekilde Hindistan, Çin, Brezilya, Afrika gibi yerlerde. | TED | ليس في المختبر، وإنه على نحو متزايد في مناطق مثل الهند والصين والبرازيل وافريقيا. |
Çoğumuz New York, Londra, Milano ve Paris gibi yerlerde kot pantolon giymeye karar verdiğimizde, muhtemelen bunun bir ayrıcalık olduğunu düşünmüyoruz; başka bir yerde başka sonuçları olabilir, bir gün bizden alınabilecek bir şey olabilir. | TED | عندما يقرر أي منا ارتداء سراويل جينز، في مكان مثل نيويورك، أو لندن، أو ميلان، أو باريس فإننا لا نفكر بكون ذلك امتيازًا، كشيء يمكن أن تكون له عواقب في مكان آخر، وكشيء يمكن انتزاعه منا يومًا ما. |
Ve Avrupa gibi yerlerde, bu daha adaletli olabilir, ABD'ye göre biraz daha iyi beslenip biraz daha iyi giyiniyor bile olabiliriz, ancak sorun bu lanet kamu sektörü. | TED | وفي أماكن مثل أوروبا، قد يكون الأمر أكثر إنصافاً، قد نرتدي ملابس أفضل ونأكل أفضل من الولايات المتحدة، ولكن المشكلة هي هذا القطاع العام التافه. |