Ama yüzümü bu hale getiren polis başka bir hikâye tabi. | Open Subtitles | الآن، الشرطي الذي فعل هذا بوجهي، فتلك قصة آخرى. |
Evet, beni bu hale getiren iyi adam sensin. | Open Subtitles | آجل, أنت هو الرجل الجيد الذي فعل بي هذا |
Karınızı bu hale getiren adamı yakalamak istiyorum. | Open Subtitles | أريد الإمساك بالرجل الذي فعل هذا بزوجتك |
- Bu şeyi iletken hale getiren neyse bulalım şunu. | Open Subtitles | ـ دعنا نعرف ما الذي يجعل هذا الشيء يصدر صوتاً |
Düzleştirilmiş çizgiler, düzeltilmiş köşeler ve elbette çok çok önemli, toplu taşıma haritasını olası hale getiren coğrafi çarpıtma. | TED | خطوط مستقيمة جدا، زوايا مرتبة و بالتأكيدو على قدر كبير من الأهمية هذا التشوه الذي يجعل خرائط المواصلات العامة محتملة |
Seni bu hale getiren... sana bunu söylemiş olmalı. | Open Subtitles | الشخص الذي حولك كان يجب ان يخبرك بذلك |
Seni bu hale getiren... sana bunu söylemiş olmalı. | Open Subtitles | الشخص الذي حولك كان يجب ان يخبرك بذلك |
Beni bu hale getiren doktor Claire'in de yardımıyla tekrar aynısını yaptı ve iyileştim. | Open Subtitles | الطبيب الذي فعل بي هذا, فعلها ثانية, بمساعدة "كلير", وتحسنت. |
Bu tamamen ilginç hale getiren bir açık büfe gibi geliyor. | TED | إن التنويع هو الذي يجعل ذلك مثيرا للاهتمام نوعا ما. |
Sesini daha az cırlar hale getiren tek şey o. | Open Subtitles | إنه الشيء الوحيــد الذي يجعل من صوتك أقل إزعـاجـا. |
Ve bir şekilde, bunlar dönüşüyor -- maya geğirtisi ve terleri daha sonra dönüşüyor -- ve yavaş yavaş ekmeği özel hale getiren şeye dönüşüme geliyoruz, onu da birkaç dakika içinde inceleyeceğiz. | TED | وبصورة ما يتحول هذا -- هذه الخمائر والسكريات لاحقا الى الشيء الاساسي الذي يجعل الخبز شيئاً مميزاً وهذا هو الطعام المتحول وسوف نمر على هذا لاحقا |
Bir maddeyi katı hale getiren nedir Scully? | Open Subtitles | الذي يجعل جسم صلب، سكولي؟ |
Yani seni bu hale getiren bu mu? | Open Subtitles | اذن ما الذي حولك الى هذا؟ |