Fotoğrafçılığın bunun için bir araç olduğunu fark ettim. | TED | أدركت أن تصويري كان أداة وطريقة لفعل ذلك. |
Bahçemin eğitim için bir araç haline gelişine tanık oldum, çevremin dönüşümü için bir araç. | TED | لقد شهدت حديقتي تتحول إلى أداة تعليم، أداة تحول في حيي. |
Kamu manipülasyonu için bir araç olabilir. Akılcı ve aydın vatandaşların oluşturduğu özgür toplumun temellerini aşındırarak. | TED | فيمكنها أن تكون أداة للتلاعب بالجماهير، وجارفة لأساس المجتمع الحر، والتي تتمثل في المواطن العقلاني المطلع. |
Yapmak istediğimiz, dil öğrenenler için bir araç oluşturmaktı. | TED | وأردنا بهذا بناء أداة تعليمية لمتعلمي اللغات. |
İnsanın, diğerlerinin düşündüpü gibi düşünen, hareket ettikleri gibi hareket eden, benliği olmadan yaşayan, kendinden başka herkesin ihtiyaçlarına hizmet eden, başkalarının kullanımı için bir araç olduğunu iddia eder. | Open Subtitles | هو يدعى أن الأنسان هو مجرد أداة لاستخدام الأخرين وعليه أن يفكر كما يفكرون يفعل كما يفعلون وان يعيش بلا انانيه، وفى بؤس العبودية ليس لأى غرض بل لأجله هو |
Amerika'nın bir sonraki başkomutanlığı için iki adayın da güvenilirliğini arttırmak veya sıfırlamak için bir araç oldu. | Open Subtitles | أداة للبناء أو التفجير مصداقية كل مرشح كقائد أعلى للقوات المسلحة المقبل في أميركا |
Bence düşünce gücüyle kontrol edilen bilgisayar çok basit ve güçlü, bir boya fırçası kadar -- kilidi açmak ve canlandırmak için bir araç daha, içimizde bulunan dünya. | TED | بالنسبة لي, حوسبة التحكم بواسطة الأفكار هي بسيطة وقوية مثل فرشاة الرسم -- أداة اخرى لفتح وإحياء العوالم الخفية داخلنا. |
Kimliğinizi çalmaya çalışan her korsan için bir araç yaratan başka bir korsan var. Bu araç bir afet sonrası sevdiklerinizi bulmaya ya da bir petrol sızıntısı sonrası çevre kalitesini gözlemlemeye yardım edebilir. | TED | في مقابل كل قرصانٍ إلكتروني يحاول سرقة هويتك يقوم أحدهم ببناء أداة ستساعدك على إيجاد أحبائك بعد كارثة ما أو على مراقبة حالة البيئة بعد تسربٍ للنفط. |
Senin suikast için bir araç olduğunu biliyorum... | Open Subtitles | أعرف بأنك أداة للإغتيال |
Yalan söyleyebilmek için bir araç. | Open Subtitles | مجرد أداة للتمكن من الكذب |
Saat, transa girmek için bir araç. | Open Subtitles | الساعة هى أداة كي تحفز الغشية |
Çocuk, nefret saçmak için bir araç değildir. | Open Subtitles | الطفل ليس أداة لنشر الكراهية |
Eğer küresel resimden arkaya doğru geri çekilirsem ve benzer zaman aralıklarının içerdiklerine bakarsak teknoloji ile ilgili olarak -- bir alet olarak tasarım için bir araç ve ben bizim bu tecrübelerimizi bir şirket olarak değerlendiriyorum ve bu projelerden küçük seçmeler size örnekledim -- pekala bu teknolojiyi nasıl ölçeceğiz? | TED | إذا تراجعت عن تلك الصورة العالمية، ونظرت إلى التداعيات في فترة زمنية مماثلة من ناحية التكنولوجيا -- التي كأداة هي أداة للمصممين، واستشهد بتجربتنا كشركة، وأوضح ذلك عن طريق اختيار صغير للمشاريع -- ومن ثم كيف تقيس ذلك التغير للتكنولوجيا؟ |
Hava kalitesini ölçmek için bir araç. | Open Subtitles | -إنّها أداة لاختبار نقاء الهواء . |