Tabi ki bakir topraklarda insanların penguenler ile müthiş bir uyum içinde yaşadıklarını düşünmüyordum. | Open Subtitles | بالطبع، لم أكن أتوقع هذه المناظر الطبيعية البكر والرجال الذين يعيشون في وئام هناء مع تلك البطاريق الرقيقة، |
Namuslu ve itaatkar olduklarını; gönüllü olarak yoksulluk içinde yaşadıklarını iddia ediyorlar. | Open Subtitles | يدعون أنهم يعيشون في فقر ، العفة والطاعة. |
Bu çocukların annemiz ölecek diye devamlı korku içinde yaşadıklarını bilmiyor musun? | Open Subtitles | ألا تعرفين شيئاً عما يعيشه هؤلاء الأطفال؟ إنهم يعيشون في خوف دائم من أن تموت أمهم، ثم تقولين إنني أخيفهم؟ |
Ama onların uyum içinde yaşadıklarını hissettim. | Open Subtitles | لكنني شعرت أنهم يعيشون في تناغم |