İşte, tren ileriye doğru gittiği için duman geriye geliyor. | Open Subtitles | ترون، بما أن القطار يسير للأمام الدخان يرجع إلى الخلف.. |
Sanatı inovasyonu ileriye taşımak açısından da çok önemli buluyorum. | TED | وأنا أرى ذلك طريقة حاسمة لتحريك الابتكار للأمام. |
Tüm kalbimle inanıyorum ki, bu ileriye taşımamız gereken mesajdır. | TED | و أعتقد بشكل صارم أنها هذه الرسالة التي يجب أن نحملها للأمام. |
Ben bir görsel sanatçıyım, tarihi ileriye taşımak için devrimsel sanat yapıyorum. | TED | أعمل في مجال الفنون المرئية، وأنتج فناً ثورياً لدفع التاريخ إلى الأمام. |
Eğer ülkede kuralları değiştirmeye çalışırsanız, bazı insanlara geride kalıp, herşeyin nasıl sonuçlanacağını görme, ve diğerlerine ileriye bakıp, yeni kuralları deneme şansı veremezsiniz. | TED | إذا كنت تحاول تغيير النظام في بلد ، لا يمكنك اعطاء بعض الناس فرصة العودة للوراء ، لترى كيف تتحول الأمور ، وتدع الآخرين في المقدمة لمحاولة تطبيق القوانين الجديدة. |
Bu model bir örtüşme modeli, daha ileriye gitmenin yolu. | TED | هذا نموذج ، نموذج التداخل ، هو الوسيلة للمضي قدماً |
Fakat, Filipinlerde sahip olduğumuz Birleşik Devletlerde aynı seviyede buluncaya kadar Birleşik Devletleri hayli ileriye getirmeliyiz. | TED | و لكن يجب أن نجذب الولايات المتحدة للأمام قليلا لنجد بعض الصحة في الولايات المتحدة كتلك التي نراها في الفلبين. |
80 yıl ileriye 1871'e gidelim, | TED | بالتقدّم بسرعة للأمام 80 سنة إلى عام 1871. |
Bu basit ileriye ve yukarıya olan hareket, biz insanların bildiği en basit ilerleme yönü. | TED | وحركة السير للأمام والنهوض البسيطة تلك، وهذا هو الاتجاه الأساسي للتقدم كما نفهمه نحن البشر. |
Dolayısıyla bunu bir adım ileriye taşıyacağız; arkadaşım Allan'ı geri getirdik. | TED | لذلك سنتقدم بالموضوع خطوة أخرى للأمام; لقد قمنا بجلب صديقي ألان في الخلف. |
Bize ileriye uzanan yolu gösteren haritalar oluşmadan önce var olmak demektir. | TED | قبل وجود السياسات والطرق الي سترينا كيفية التقدم للأمام. |
Ön ağız ve alt ağız açık ve yeterince açık hâlde kalacak, sonra robot ileriye gitmeye başlayacak. | TED | الفم الأمامي والفم السفلي يفتح، وسيبقى مفتوحاً ما يكفي، ثم سيبدأ الروبوت بالتجديف للأمام. |
Hayır gerçekten, biz gelecek nesiliz bu dünyayı daha ileriye götürecek olanlarız. | TED | لا فعلاً .. فنحن جيل الغد الذين سوف يحركون العالم إلى الأمام |
Şu anda ileriye sıçramak o kadar da zor değil. | TED | إن أخذ قفزة إلى الأمام ليس بعيد المنال. |
Bunu yapmamıza sebep olan şey, bizi daha fazla ileriye iten şey, neredeyse kazanmanın değeridir. | TED | ما يدفعنا لفعل هذا، ما يدفعنا إلى ندفع بأنفسنا كثيراً إلى الأمام هو أن نقدر النجاح الوشيك. |
İleriye temas! | Open Subtitles | إشتباك في المقدمة! |
İkinizinde bunları neden yaptığınızı ve ilişkinizi ileriye taşımayı isteyip istemediğinizi çözelim. | Open Subtitles | اكتشاف لما كلاكما فعلتما ما قمتما به سيسمح لهذه العلاقه بالمضي قدماً |
Çalışan hafıza, bizler ileriye doğru giderken, mevcut deneyimimizi araştırmamızı sağlar. | TED | الذاكرة العاملة تسمح لنا بالتحقيق في خبراتنا الحالية و نحن متحركين للامام |
İnsan kariyerinde ileriye bakıp geleceğini planladığında, ...bunları hatırlamanın yardımı olacaktır. | Open Subtitles | يساعد لتذكير هذه الأشياء عندما يتطلّع الرجل إلى مهنته، إلى خططه للمستقبل. |
Bu işi daha ileriye götürmeden önce ajan durumu açıklığa kavuşturalım istiyorum. | Open Subtitles | قبل ان نستمر في هذا صاحب البدلة علي ان اوضح الإمور هنا |
HC: Geleceğe adım attığımız ve ileriye yürüdüğümüz nokta burası. | TED | هومارو كانتو : هذه هي الخطوة التي يجب ان ننطلق اليها في المستقبل وان نقفز الى الامام نحوها |
Umutsuz,yalnızdım ve bu işi bu kadar ileriye götürmemem gerektiğini biilyordum. | Open Subtitles | شعرت وكأنني مغلوب على أمري ووحيدة وعلمت بأن كان يجب علي ألا أتمادى لذلك الحد |
Preeti ileriye doğru hızlandı. Komal canlandı, Sonraki maçın hakkından geleceğiz. | Open Subtitles | بريتى بتتقدم ,كومال لا تدعيها تتقدم عليكى تعادلى فى المباراه القادمه |
Ta ki biraz ileriye gidene kadar. Ne diyebilirim? | Open Subtitles | يجب أن تتمادى قليلا ماذا يمكننى أن أقول؟ |
Yine de kesinlik konusunda yatırımlar daha önceden mümkün olanı çok daha ileriye götürmemizi sağlayabilir, Mars'a ulaşmak gibi. | TED | مع ذلك، يمكن للاستثمارات في الدقة أن تأخذنا لأبعد مما كان ممكنًا في السابق، حتى كبُعدْ المريخ. |
Çünkü kendinizi görerek başkalarını da görüyorsunuz: kırılgan, güzel bir dünyada ileriye doğru sürdürelecek tek yol. | TED | لأنك عندما ترى نفسك، ستقدر أيضاً على رؤية الآخرين، وهي الطريقة الوحيدة المستدامة للمضي قُدماً في عالم هش وجميل. |
Oğlunuzun tıbbi geçmişini iyice inceledikten sonra bakımında ileriye gitmek için önerimizi hazırladık. | Open Subtitles | بعد مراجعة الملف الطبي لابنكم نحن مستعدون لتقديم توصية لكي تستمر رعايته قدمًا |
Hep onu sorardı. Fazla ileriye gitti. | Open Subtitles | كان يسأل عليها باستمرار، وقد تمادى أكثر من اللّازم. |