İncir ağacında kuruyan meyve gibi buruşuk küçük memeleri vardı. | Open Subtitles | لديها حلمات صغيرة ومُجعّدة مثل فاكهة مجففة على شجرة تين |
Mutfağa söyle bir sepet hazırlasınlar... incir, ekmek, peynir ve kırmızı şarap olsun. | Open Subtitles | أوه، وقل لمن في المطبخ وضع سلة تين طازج، خبز وجبن، وعنب جيد |
Aralarında bulunan üzüm bağcıları ve tohum yetiştiricileri, kendi asmaları ve incir ağaçları altında oturmayı umuyordu. | Open Subtitles | كانت تسرى فيهم جرعه من النشاط مزارعى الكروم و زارعى البذور كلُُُ كان يأمل أن يجلس تحت كرمة العنب أو شجرة تين الخاصه به |
Başka bir ironi, çifte ironi şu ki oradaki incir ve zeytin ağaçlarından, Eduardo foie gras'dan daha fazla para kazanabilir. | TED | والسخرية الأخري الأكبر ان ذلك يحتوي علي التين والزيتون ادواردو يمكنه ان يجني اموالا من ذلك اكثر من اموال فطيرة الأوز |
Bu aslında bir incir parçasıdır. Aslında incir suyu ile kaplanmış herhangi bir nesneyi alabilirsiniz | TED | هذه في الواقع قطعةٌ من التين. في الواقع إذا أخذت أي جسمٍ وطليته بعصير التين |
Bu film Costa Rika - Monteverde'de çekildi ve sanıyorum, kökleri toprak dışında da uzayabilen dev incir ağacına tırmanmayı hissetmenin en iyi yolu. | TED | تم تصوير هذا في ماونتفيردي، كوستاريكا واعتقد انه يعطينا انطباعا أفضل من ما يشبه لتسلق شجرة التين العملاقة. |
- Dudaklarını özlediğimde ağzıma bir incir koyup seni düşüneceğim. | Open Subtitles | عندما أفتقد شفتاكِ, سأضع تينة في فمي و أفكر بكِ |
Aralarında bulunan üzüm bağcıları ve tohum yetiştiricileri kendi asmaları ve incir ağaçları altında oturmayı umuyordu. | Open Subtitles | كانت تسرى فيهم جرعه من النشاط مزارعى الكروم و زارعى البذور كلُُُ كان يأمل أن يجلس تحت كرمة العنب أو شجرة تين الخاصه به |
Dolapta biraz incir konyağı var. | Open Subtitles | يمكنك ان تشرب البراندي طعم تين في مائدة المشروبات. |
İki yüz incir ağacı, iki yüz erik ağacı, iki yüz badem ağacı. | Open Subtitles | نزرع 200 شجرة تين ومثلها من شجر الخوخ و200 أيضاً للوز |
Bu yaratıklar birbirlerini kollar değirmenin yakınındaki bir tepede bulunan devasa incir ağacının gölgesinde uyurlardı." | Open Subtitles | وتولى كلا منهما حماية الأخر ونامت المخلوقات تحت ظلال شجرة تين ضخمة نمت على تل، بالقرب من المطحنة |
Yakın bir mesafede komşu şempanzeler, bir incir ağacında yaklaşan tehlikeden habersiz karnını doyuruyor. | Open Subtitles | وعلى القرب جيرانهم يتغذون على شجرة تين غافلون عن الأخطارِ القادمةِ |
'Peçeteye sarılmış incir ile konuşmak' gibi olduğunu demişti. | Open Subtitles | لقد قال أنها أشبه بمحادثة حبة تين ملفوفة في منديل لا أرى المغزى من هذا |
On tane mango, üç tane bilgelik ağacı ve bir tane incir kümesi görüyorum. | Open Subtitles | ارى عشرة أشجار مانجو, و ثلاث اشجار تين ، واحده بها تين |
Kendime kızarmış peynirli sandviç yapacağım. Dolapta gravyer peyniri görmüştüm sanki. İncir var mı? | Open Subtitles | سأقوم بعمل جبن مشوي لنفسي أعتقد أني رأيت جبنة الشيدر , هل لدينا تين ؟ |
Kasabadaki incir ağacını biliyor musun? | Open Subtitles | تعرف شجرة التين التي في المدينة؟ جاءت قبل مائة سنة |
Yaratılışımızda yok mu zaten... incir ağaçları incir vermek içindir, bal arıları bal yapmak içindir, aslanlar da topraklar fethetmek içindir... | Open Subtitles | أن تعطى شجرة التين تيناً و أن تعطى النحلة عسلاً و أن يسقط الأسد فوق الحمل ؟ |
Geçen yıl bir tane incir ağacı görmüştüm, bu da suyun varlığına işarettir. | Open Subtitles | العام الماضي شاهدت شجرة التين هذا يعني وجود المياه |
Badem, iki ardışkuşu, bir sepet incir... | Open Subtitles | حزمة من اللوز , طيور السمان وسلة من التين |
Bu, son saklanma yeri. Son incir yaprağı. | Open Subtitles | ذلك المخبأ النهائي هو ورقة التين النهائية |
İncir Glutenleri'ne Mars'taki ilk kurabiyenin onlara ait olacağına dair kutsal bir söz verdik. | Open Subtitles | قطعنا وعدا رسميا لـ"فيغ غلوتنز" أن كعكهم سيكون أول ما يقدم على سطح كوكب المريخ |