Şunu alıp ağzına koyuyorsun ve istiridyeyi kabuktan deniz suyu çeker gibi emiyorsun. | Open Subtitles | تأخدين هذه المحارة وتضعينها في فمك، وتلتهمين ما في داخلها كأنك تمتصين مياه البحر من قوقعة. |
Bedeni artık yalnızca bir kabuktan ibaret. | Open Subtitles | جسدها هو قوقعة الآن |
Şimdi boş bir kabuktan başka birşey değil! | Open Subtitles | الآن أصبحت مجرد قوقعة فارغة |
Büyün bu lanet olası kabuktan çıkmayı başaramadıysa bu benim suçum değil. | Open Subtitles | ليس ذنبي إنْ كان سحركِ عاجزاً عن إخراجه مِن الصدفة اللعينة |
Sesini o kabuktan neden çıkaramadığını biliyorum. | Open Subtitles | أعرف لما عجزتِ عن تحرير صوتك مِن تلك الصدفة |
Lavlar kabuktan çıkar çıkmaz onları yakalamak isterler. | Open Subtitles | عليهم التقاطها عند انفجارها من خلال القشرة. |
Amerika'nın ortaya çıktığı boş kabuktan başka bir şey olmayan bir ülkeden olsa bile. | Open Subtitles | بمثابة القشرة الجافة التي استخرجت منها (أمريكا) |
Boş bir kabuktan başka bir şey değilsin. | Open Subtitles | أنت لست سوى قوقعة جوفاء! |
Şimdi, her yıl milyonlarca istiridye bu kabuktan yapıyor. | TED | الآن، ملايين من "أذن البحر" سنوياً تصنع هذه الصدفة. |
O zaman bize kabuktan bahset. | Open Subtitles | إذاً أخبرنا عن الصدفة |
Evet, Michelle, size kabuktan bahsedeceğim. | Open Subtitles | نعم, (ميشيل), سأخبركِ عن الصدفة |
James kabuktan çıkıyor. | Open Subtitles | جايمس) يخرج من القشرة) |