Bu iki balmumu parçası kanıtlarla beraber torbanın içinden çıktı. | Open Subtitles | هذه القطع من الشمع وجدناها في الحقيبة مع بقية الأدلة |
Ve internetin bu çeşit bir düşünceyi destekleyen bu tipteki kanıtlarla dolu olduğu ortaya çıktı. | TED | وتبين أن الويب مليء بهذا النوع من الأدلة التي تدعم هذا النوع من التفكير. |
Topladığım tüm bu nitel kanıtlarla düşük gelirli Çin halkı içinde büyük bir değişimin olmak üzere olduğunu açık bir şekilde görmeye başlıyordum. | TED | من خلال نوعية الأدلة تلك التي كنت أجمعها، بدأت ألاحظ بوضوح أن تغيرًا كبيرًا كان على وشك الحدوث بين الصينيين ذوي الدخل المنخفض. |
Dosyamızı kanıtlarla, gerçeklerle ve hukuk ilmi ile kanıtlamak zorundayız, Mahkemeye sunmak için de. | TED | فقضايانا يجب إثباتها بالأدلة والوقائع و الإجتهاد القضائي لتقديمها للمحاكم فيما بعد |
Ya kanıtlarla beraber içerideysek ve çıkış yolu arıyorsak ne olur? | Open Subtitles | ماذا لو دخلنا مسبقاً بالدليل كل ما علينا هو الخروج ؟ |
Fikir basitti: bir haberin bir parçasını alıp fotoğraf, video ve diğer güçlü kanıtlar gibi doğrulanabilir kanıtlarla denetlemek. | TED | كانت فكرته بسيطة: نأخذ الخبر ثم نتحقق من صحته بدليل يمكن التحقق منه مثل صور ومقاطع فيديو وأدلة أخرى قوية. |
Benimle arkadaşlığı yüzünden uydurma kanıtlarla Tasha'ya lezbiyen demeye çalışıyorsunuz. | Open Subtitles | أنت تحاولين القول بأنها سحاقية بسبب ارتباطها بي بأدلة ملفقة عرجاء |
Biz sadece kanıtlarla ilgileniyoruz, efendim. Çıkarımlarınızı kendinize saklayın. | Open Subtitles | نحن نربط الأدلة فقط سيدي, ويمكنك استنتاج ما تريد. |
Onu gerçek kanıtlarla yakalamayı deneyebilirdin. | Open Subtitles | قد تتمكن من محاولة له تسمير مع بعض الأدلة الحقيقية. |
Bu kanıtlarla ulaşabileceğimiz tek sonuç bu. | Open Subtitles | إنه الإستنتاج الوحيد الذي نصل إليه بهذه الأدلة |
Ellerindeki kanıtlarla mahkemede sonuç alamayacaklarını düşündüklerinden biletini kendileri kesmek istiyor. | Open Subtitles | لا يظنون أن الأدلة التي لديهم ستؤيدهم في المحكمة. لذا يريدون التخلّص منه. |
kanıtlarla birlikte hakettiğiniz cezaları alacaksınız | Open Subtitles | سوف أقوم بتسليم جميع الأدلة والبراهين لهم. |
kanıtlarla birlikte hakettiğiniz cezaları alacaksınız | Open Subtitles | سوف أقوم بتسليم جميع الأدلة والبراهين لهم. |
Jüri üyeleri onları ikinci dereceden cinayet sonucuna ulaştırabilecek kanıtlarla karşılaşmadılar. | Open Subtitles | هيئة المحلفين إستمعت إلى الأدلة التي يمكن أن تستنتج بشكلٍ معقول أن عناصر |
İkinci derece kanıtlarla köşeye sıkışmış masum bir adamın sıkıntısı. | Open Subtitles | ألم الرجل البرئ , المحاصر بالأدلة القاطعة |
kanıtlarla oynadığında rozetini kaybetti, bunu biliyordu. | Open Subtitles | عندما تلاعب بالأدلة صادرت شارته إنه يعلم ذلك |
- Ve Clarissa- - kanıtlarla oynadın. | Open Subtitles | ــ لقد عبثت بالأدلة ــ الزجاج والإطار كانت أدلة |
Onu kanıtlarla köşeye sıkıştırırsak delirip cinnet savunması yapabilir. | Open Subtitles | وتتلاعب بنا كالمغفلين لقد حاصرناها بالدليل,اصبحت مجنونة |
Suçlu insanları kanıtlarla köşeye sıkıştırınca öyle yaparlar. | Open Subtitles | الناس المذنبة تقوم بهذا عندما تحصرهم بالدليل |
Metro Polisi somut kanıtlarla bize geldi. | Open Subtitles | شرطة العاصمة أتت إلينا بدليل قوي. |
- Ben sadece kanıtlarla ilgileniyorum. - Biz de onu ortaya koymaya çalışıyoruz. Bu bir kanıt değil. | Open Subtitles | أنا مختص بالأدلة التي نحاول الوصول إليها, ماتقوله ليس بأدلة |
Şu anda, anneni kanıtlarla oynamaktan dolayı suçlamalarına şu kadar kaldı ve o suçlama birden cinayete dönebilir, tabi biz... | Open Subtitles | , حتى الآن الشرطة على وشك إتهام والدتك بالعبث بالدلائل |
Adli tıp için gereken somut kanıtlarla ve üsteki soruşturmalar sizin olsun. | Open Subtitles | وأنت سـتتولى التحليل في الادلة الجنائية الموجودة في سـاحة الجريمة او التحقيقات في القـاعدة |
Ryuzaki ve Mishima, hayati önem taşıyan kanıtlarla birlikte kaçmaya çalışıyorlar. | Open Subtitles | ريوزاكي وميشيما هربا مع أدلة مهمة. |