Ve kelimenin tam anlamıyla her konuşmayı kaydediyoruz. Böylece herkes her şeyi görebiliyor. Bu şekilde yapmasaydık, bir fikir meritokrasisi oluşturamazdık. | TED | ونقوم بتسجيل جميع المحادثات حرفياً والسماح للجميع برؤية كل شيء. لأننا إن لم نفعل ذلك، لن نتمكن من نشر ثقافة الجدارة. |
Her zaman belirsizlikler karşısında kararlar alıyoruz. kelimenin tam anlamıyla her zaman. | TED | نحن نتخذ القرارات في مواجهة الشك طوال الوقت، حرفياً في كل الوقت. |
kelimenin tam anlamıyla meraklandırıcı. Büyük mesele bu. İçine çekilirsiniz. | TED | انها حرفيا كذلك. إنه السؤال الكبير. لذلك فأنت تنجذب تجاهه. |
Bu kelimenin tam anlamıyla iki buçuk haftalık bir zamanın tümünün kaplanması demek. | TED | يغطي هذا حرفيا تماما مثل سنتين ونصف فترة أسبوع. |
kelimenin tam anlamıyla lazerlerle oynuyorlar fişek tabancasına göre sapanlara göre. | TED | إنهم يلعبون حرفيًا بالليزر بالنسبة إلى المقاليع، وبالنسبة إلى بندقية الرش. |
kelimenin tam anlamıyla günün herhangi bir saatinde sıcak pretzel alabilirsin. | Open Subtitles | يمكن أن تتناولي بريتزل ساخنة في أي وقت من اليوم حرفيًا |
Sorun şu ki, bulunmayı istemediği taktirde, kelimenin tam anlamıyla sırra kadem basabiliyor. | Open Subtitles | المشكلة هي إذا لم يرد أن يعثر عليه يمكن أن يختفي بشكل حرفي |
kelimenin tam anlamıyla kontrol için mi, el ve baget kontrolü için mi? | TED | هل هي حرفياً للتحكم، للتحكم في عصى اليد؟ لماذا أفعل ذلك؟ |
İşte bu yüzden cebinizdeki cep telefonu 70'lerin süperbilgisayarından kelimenin tam anlamıyla milyon kat daha ucuz ve bin kat daha hızlı. | TED | ولهذا فإن الهاتف النقال الموجود في جيبك هو حرفياً أرخص مليون مرة وأسرع ألف مرة من الكمبيوتر العملاق في السبعينات. |
Özgürlüğümün ve eğlencemin, izlerini, kelimenin tam anlamıyla, yavaş yavaş bırakmaya başlayınca, insanların şaşırmış ve alakadar tepkilerini görmek oldukça heyecan vericiydi. | TED | عندما بدأت حرفياً أترك آثاراً لمرحي وحريتي، كان من المثير أن أرى ردود أفعال الناس التي يملؤها الإهتمام والإندهاش |
kelimenin tam anlamıyla, hiç yoktan su yaratabilirler. | TED | يمكنهم حرفياً أن يصنعوا المياه من الهواء. |
Eğer somonu, soya dışında başka bir şeyle beslemezseniz, kelimenin tam anlamıyla patlar. | TED | إن أطعمت أسماك السلمون الصويا ولا شيء آخر فإنها ستنفجر حرفياً |
Ve onu gördüğüm zaman -- şoka uğradım, korkunç bir şok, ve kelimenin tam anlamıyla hayatımızdaki en kötü patlama olmasına rağmen, biz intikam yanlısı olmadık. | TED | و عندما رأيته و بالرغم من الصدمة الصدمة المريعة و الانفجار المريع في حياتنا ,حرفيا لم نكن انتقاميين |
Benim için, bir kitap tasarımı için basitçe bir bahaneydi, kelimenin tam anlamıyla pantolonları kapıp alabilirdiniz. | TED | بالنسبة لي، كان مجرد ذريعة لتصميم كتاب يمكنك حرفيا أن تنزع عنه السروال. |
ve bu, müziğin güzelliğinin, kelimelerin başarısız olduğu yerde konuşabildiğinin bu olayda ise kelimenin tam anlamıyla konuşabildiğinin çok güçlü ve dokunaklı bir hatırlatıcısı. | TED | وانها تذكرة قوية جدا ومؤثرة لكيفية جمال الموسيقى لديه القدرة على الكلام حيث تعجز الكلمات، في هذه الحالة التحدث حرفيا. |
ile çalışıyorum. RM: Ted, kelimenin tam anlamıyla bayrak tasarımının kitabını yazdı. | TED | رومان: تيد حرفيا كتب كتابا عن تصميم الأعلام. |
Harvard İşletme bölümünde öğretim görevlisiyim ama mecazi hatta belki de kelimenin tam anlamıyla "tutuşmuş" bir organizasyona gitmek inanılmaz ilgimi çekmişti. | TED | أنا أستاذة في كلية هارفارد لإدارة الأعمال، لكني كنت منجذبة للغاية للذهاب إلى منظمة كانت مجازيًا وربما حرفيًا مشتعلة. |
Gerçek şu ki kelimenin tam anlamıyla aramızda Irak veya Afganistan gazisi olan 2.6 milyon kadın ve erkek var. | TED | في الواقع لدينا حرفيًا 2.6 مليون من الرجال والنساء الذين هم من قدامى الجنود في العراق أو أفغانستان وهم جميعًا بيننا. |
Tüm bu işlemler kelimenin tam anlamıyla bilgisayardaki "1"ler ve "0"ların değişimiyle yapılıyor. | TED | كل هذه التفاعلات حرفيًا تغير فقط الأحادي و الأصفار على أجهزة الحاسوب. |
Hiç kelimenin tam anlamıyla birini korkudan öldüren bir obje var mı? | Open Subtitles | نعم، هناك أيّ مصنوعات يدوية الذي يُمْكِنُ أَنْ يُخيفَ بشكل حرفي شخص ما إلى الموتِ؟ |
Ve o kelimenin tam anlamıyla hayatımızı değiştirdi. Biz bunu yapabilirsiniz. | Open Subtitles | ـ وهذا غيّر حياتنا بشكل حرفي ـ يمكننا فعل هذا |
Güvendiğim bu adam sevdiğim adam en yakın arkadaşlarımı öldürdü, kelimenin tam anlamıyla, onları yedi. | Open Subtitles | هذا الرّجل الذي وضعتُ فيه ثقتي، بل أحببتُه، قام بقتلِ، حرفيّاً قام بأكلِ، كلّ أصدقائي الأعزّاء. |
Fakat bir şeyi anlamalarına yardımcı olurdum sevdikleri kişiler kelimenin tam anlamıyla birer kahramandır. | Open Subtitles | لكنّني سأساعدهم في فهم أنّ أحباءهم كانوا أبطالا بالمعنى الحقيقي للكلمة. |
Ve oradayken çam böceğini öğrendik. Bu böcek kelimenin tam anlamıyla Kanada ormanlarını yiyor. | TED | وعندما كنا هناك تعرفنا على خنفساء الصنوبر التي تأكل بكل معنى الكلمة الغابات بكندا. |
İnsan veya kişi değiller, ama kelimenin tam anlamıyla kişilikleri var. | TED | قد لا تكون أشخاص، لكنها تملك شخصيات بكل ما تحمله الكلمة من معنى. |