Bunu yapabileceğimizi düşünmemizin bir nedeni de yunusların da aynı merakla bize ilgi göstermeye başlamalarıdır. | TED | وأحد الأسباب التي جعلتنا نفكِّر بالقيام بذلك هي أن الدلافين قد بدأت بإظهار الكثير من الفضول اتجاهنا |
Ruhu merakla yanar, o büyüleyici meraktır bastırılmış görünümünün altında duran. | Open Subtitles | جوهره الفضول، الفضول الآسر في مظهره الهادئ للغاية |
Sadece merakla ve mecburiyet olmadan gitmeyi istediğinden emin insanların ellerini görebilir miyim? | Open Subtitles | الآن وبدون أي إلتزام ولكن من أجل الفضول فقط, قد أرى برفع الأيدي من الناس |
Küçük bir merakla korkuya doğru adım atarsam, kendimin ve diğerlerinin içinde büyük bir zenginliğe ve hiçbir zaman başaracağımı zannetmediğim zaferlere şahit olurum. | TED | لو كنت سرت نحو ذلك الخوف بفضول هادئ لوجدث ثروة هائلة داخلي و في الآخرين و تلك القدرة على تخطي التحديات التي لم أتوقعها |
Ben de, merakla içinde ne olduğunu sordum. | Open Subtitles | سألتها بفضول ما الذي يوجد بداخل العلبة ؟ |
Bir oda dolusu Basın Mensubu merakla bekliyor Gördünüz mü? | Open Subtitles | هناك غرفة مليئة بالصحفيين يتساءلون"ما الذي عناه بهذا"؟ |
Daha önce de söylediğim gibi insanların çok meraklı olduğundan emin olabilirsiniz ve bu durumsal alçak gönüllülük merakla birleştiğinde yabancılarla risk almanızı sağlayan bir çeşit psikolojik güven yaratıyor. Çünkü hadi yüzleşelim: çekinmeden konuşmak zordur, değil mi? | TED | يمكن أن تتأكدوا كما قلت سابقاً أن الناس فضوليون، وهذا التواضع الظرفي الممزوج بالفضول يخلق نوعاً من الأمن النفسي وهذا يسمح لك بالقيام بالمخاطرة مع الغرباء، والسبب وراء ذلك: من الصعب أن نتحدث، صحيح؟ |
Herr Einstein'ın eksantrik olduğunu kabul ediyorum ama teorilerinin kaynağı Profesör Planck'ın kuantumlarla ilgili keşifleri yapmasını sağlayan merakla aynı. | Open Subtitles | هذهِ البعثة؟ اعترف ان السيد إينشتاين مُتحمس ولكن نظريتهُ دافعها نفس الفضول |
Neden hala aldırmadınız?" Ve diğer çocuklar merakla gelir ve lezyonu dürter, çünkü-- doğal bir meraktır. | TED | بعض الاطفال و بدافع الفضول يقدمون على لكز الآفة, بدافع -- الفضول الطبيعي. |
Doğasındaki bir gariplik nedeniyle bu durumuyla övünmek yerine ve kendi gölgesini; bu geçmişin insanlarını küçümsemek yerine merakla ve merhametle yaklaşıyor. | Open Subtitles | وهو من خلال بعض خصائص طبيعته بدلا من أن يتكبر و يزدري بشرية الماضي و ظلالها عاد إليها أولا من باب الفضول ثم من باب الشفقة |
Ancak merakla, aptalca bir cesaret arasında ince bir çizgi var. | Open Subtitles | لكن هناك فاصلٌ رفيع بين الفضول والتهوّر |
merakla ilgili ne derler bilirsin. | Open Subtitles | أنت تعلم ماذا يقولون بخصوص الفضول |
- merakla ilgili ne derler bilirsin. | Open Subtitles | إنّك تعرف ما يقولونه عن الفضول. |
O zaman şimdi merakla neyi karıştırıyorum? | Open Subtitles | هل أخطأت مجدداً . و هو الفضول ؟ |
Buna karşın, oluruna bıraktığımızda -- yalnızca ne olduğunu merakla fark ederek sürecin dışına adım attığımız zaman -- beynin aynı bölgesi sakinleşir. | TED | على العكس عندما نتخلص منها -- نخطو بعيداً عن العملية ويستحوذ علينا الفضول الواعي حول ما يجري -- فتهدأ نفس هذه المنطقة من الدماغ. |
merakla korkuyu karıştırıyorsun. | Open Subtitles | تخلطين بين الفضول والخوف |
Korkan köy halkı kaçarken çocuk merakla ve korkusuzca ışığa yaklaşır. | Open Subtitles | بفضول وبدون خوف سار نحو الضوءِ |
Hepimiz merakla izliyor olacağız. | Open Subtitles | وسوف يكون كل يراقب بفضول. |
Peder Matthews, rezil bir terör içinde sakallarını bir çift midye kabuğunu kıskaç gibi kullanarak merakla yolan bir grup Fuegan'ın insafına kalmıştı. | Open Subtitles | كان القسّ (ماثيوز) في حالة من الإرهاب المُنحطّ, تحت رحمة مجموعة من "الناريّين", الذين كانوا ينتفون شعر لحيته بفضول مُستعملين صدفتين من بلح البحر ككمّاشة. |
Berlinliler kilerlerine sığınmış Rusların ellerindeki akıbetlerini merakla bekliyordu. | Open Subtitles | أحتمى سكان (برلين) بأقبية المنازل وهم يتساءلون عن مصائرهم التى أصبحت فى يد الروس |
Ve bu sohbet medeniydi, iki taraf da samimi bir merakla dolu olurdu. | TED | وقد كان حضارياً -- مليئاً بالفضول الصادق من كلا الجانبين. |