Çünkü kolajen kuru ağırlığımızın yaklaşık %25'ini oluşturuyor. | TED | لأن الكولاجين يشكل نحو 25 في المئة من وزننا الجاف. |
Üçüncü aşamada başlayan mayalanma hâlâ devam ediyor. Daha fazla lezzet oluşturuyor. | TED | ان التخمر الذي بدأ في المرحلة الثالثة مازال مستمرا حتى الآن عبر هذه المراحل التي تلته .. وهو يشكل النكهة |
Peki karbon atomları nasıl oluyor da benzen oluşturuyor? | Open Subtitles | ..لا أعلم كيف تشكّل ذرات الكربون حلقة بنزويك |
Ezdiğim bu camın parçaları gördüğünüz gibi evin ana iskeletini oluşturuyor. | TED | وقمت بسحق قطع الزجاج هذه والتي كما تلاحظون تشكل هيكل البيت |
Bir sorun daha var: Her bir taş, siz tam içinden geçerken göçme ihtimali doğuran geçici bir istikrarsızlık oluşturuyor. | TED | وهناك مشكلة أخرى: كل عقدة فردية تخلق عدم استقرار زمني مما يُثير احتمال انهيار البوابة أثناء عبورك لها. |
Hepsi, bu 12 bileşen Sosyal İlerleme Endeksini oluşturuyor. | TED | إجمالًا، تلك ال 12 مكون يشكلون إطار التقدم الاجتماعي. |
Peki, bunlardan 30 tanesi tam olarak neyin yerel ağını oluşturuyor? | Open Subtitles | إذاً, 30 من هذا الشيئ ينشئ شبكة محلية لماذا بالضبط؟ |
Özel bir yatırımcı ultra geniş bir radyo teleskop dizisi oluşturuyor ve orayı yönetecek birine ihtiyaçları var. | Open Subtitles | ممول خاص يبني منظار جديد كبير جدا وهو يحتاج شخص لتشغيله |
Bu da ön sayfanızı oluşturuyor. Sürekli artıyor, düşüyor, devamlı değişiyor. | TED | وهذا ما يصنع صفحة البداية. فهي دائماً تصعد، وتهبط، ودائماً تتغير. |
Öd suyu sızıyor ve öd tümörleri oluşturuyor. | Open Subtitles | السائل الصفراوي يتسرب خارجا و و يكون الأورام الصفراويه |
Tüm konuyu bilmiyorum ama Siletsky, gerçekten Polonya için bir tehdit mi oluşturuyor? | Open Subtitles | أنا لا أعرف الكثير عن الأمر برمته , لكن هل يشكل سيلتسكي هذا خطراً حقيقياً على بولندا ؟ |
Ve senin yeni kiracınla onun arasındaki dostluk yaşlı adamı ve kızı bulmamıza büyük bir tehdit oluşturuyor. | Open Subtitles | وهذه الصداقة الحديثة مع نزيلك فهو يشكل خطراً على إيجادنا للرجل العجوز والفتاة |
Bilgisayarlardan sokak lambalarından televizyonlara kadar modern hayatın temelini oluşturuyor. | Open Subtitles | إنه يشكل جزء أساسي من حياتنا اليومية من الحواسيب ، وإنارة الشوارع وحتى التلفزيونات |
Bakın, bu bir hat oluşturuyor ve bu da diğer adaların tehlikede olduğu anlamına geliyor. | Open Subtitles | انظروا، هذا يشكل خط، وهو ما يعني أن أكثر الجزر في خطر |
Böyle birlikler, ordumuzun yapısına ve prensiplerine karşı bir tehdit oluşturuyor. | Open Subtitles | إنهم خارجون عن القانون وحدات كهذه تشكّل تهديد مباشر على المعايير و السلوك العسكري |
Hastalıklar bir bakıma hayatı ortaya çıkaran ve belli bazı durumlarda onu yok eden bir tür döngü oluşturuyor. | Open Subtitles | المرض وبشكلٍ ما تشكّل وكأنهُ دورةً تساعد على صنع الحياة وفي بعض الحالات على تدميرها |
Güney Avrupa Gözlemevi'nin VLT'ni, yani Çok Geniş Teleskop'unu, oluşturuyor. | Open Subtitles | تشكل جنوب أوروبا المرصد تلسكوب كبير جدا أو إل تي |
Nefes alabilir. Rengi, yapısıyla oluşturuyor. | TED | هي كذلك تتنفس، و تخلق ألوانا من خلال بنية معينة. |
Benimle bağı olan bütün bu insanlar, benim topluluğumu oluşturuyor. | TED | وكل أولئك الناس الذين يشكلون تلك العلاقات بالنسبة لي هم مجتمعي. |
Bu şöyle bir durum oluşturuyor, her şey bir seviyede dikkat çekebilir. | Open Subtitles | إذن , إنَّه ينشئ شروط... لأي شيئ يجذب انتباه , في مستوى محدد |
Bence bu karakterini oluşturuyor ve istesen de istemesen de haftasonlarını benimle geçireceksin çünkü bazen küçük bir fahişe gibi davransan da seni seviyorum. | Open Subtitles | أعتقد أن هذا يبني شخصيتك! وستبقى معي كل عطلة نهاية أسبوع سواء أحببت هذا أو كرهته ، لأنني أحبك |
Eos ve Yağmacılar Birligi'nin atmosferini oluşturuyor. | Open Subtitles | إنه يولد الغلاف المحيط بإيوس و شعب الغجر. |
Ve en zengin yüzde 20’si yıllık gelirin yüzde 74’ünü oluşturuyor. | TED | والأغنياء الذين يمثلون 20 في المائة يأخذون منه حوالي 74 في المائة. والطبقة الفقيرة التي تمثل 20 في المائة |
Ve bundan kısa zaman sonra yeteri kadar malzeme artıyor ve "ilk çorba"yı elde ediyorsunuz ve bu da yaşamı oluşturuyor. | TED | وبعد ذلك بفترة هناك بقايا مواد كافية للحصول على حساء بدائي، وهذا يخلق الحياة. |