Charlene Brock ile çalışanlar bilirdiler ki eğer o törpüyle oynamaya başlarsa... o mutlu değil demekti ve onu mutlu etsen iyi ederdin. | Open Subtitles | هؤلاء الذين تعاملوا مع شارلين بروك عرفوا أذا ما بدأت على أدمة بشرتها هي لم تكن سعيدة و من الأفضل أن تجعلها سعيدة |
Ona çiçek götürün. Bu onu mutlu eder. | Open Subtitles | خذ لها الزهور ، إنها تحب الزهور ، اجعلها سعيدة |
onu mutlu edebileceğimi biliyorum. Ama sen de bunun bir parçası olmalısın. | Open Subtitles | أعلم أننى أستطيع أن أجعلها سعيدة و لكن أحتاجك كى تكون جزء من هذا |
onu mutlu ettim ve aynı zamanda seni de oğlum olarak sevmeyi seçtim. | Open Subtitles | و حرصت على جعلها سعيدة وقد اخترتُ أيضاً أن أحبّك كابنٍ من صلبي |
Ama sanırım onu mutlu ediyorsa yeterince zararsızdır. | Open Subtitles | ،لكني أفترض ان كان ذلك يجعلها سعيدة .فهو ليس مؤذي |
onu mutlu eden şeyler, bu dünyadaki kısacık yaşamında ona lütfedilen ayrıcalık ve özgürlük oldu. | Open Subtitles | الحرية التي منحت له خلال زمنه القصير في العالم جعله سعيداً |
Sanırım ben onu mutlu etmeyi beceremiyorum. | Open Subtitles | أعتقد أننى لم أعد أستطيع أن أجعله سعيداً |
Kendini bir şey sanıp küstahça davranıyorsun ama sen de onu mutlu edemedin yoksa kendisine bunu yapmazdı. | Open Subtitles | اما انك لم تجعلها سعيدة أو انها لم تكن لتفعل ذلك بنفسها |
Sen anlaşılamaz bir şekilde onu mutlu ediyorsun. | Open Subtitles | من أجل بعض الأسباب الضارة أنت تجعلها سعيدة |
onu mutlu edemeyeceğini biliyorsun. | Open Subtitles | . أنت تعلم أنك لن تستطيع ان تجعلها سعيدة - . سأحاول - |
onu mutlu etmek için benden beslenmesine izin veriyorum ama canım yanıyor, Trick. | Open Subtitles | انا سوف ادعها تتغذى علي في محاولة ان اجعلها سعيدة لكنه مؤلم تريك انه مؤلم |
Onunla ilgilenmek, onu mutlu etmek istiyorum. | Open Subtitles | كما تعرف , اريد ان أهتم بها و أريد ان اجعلها سعيدة |
Ve karımı götürmek istedim çünkü onu seviyorum ve onu mutlu etmek istemiştim. | Open Subtitles | واردت ان اصطحب زوجتي لاني احبها,واردت ان اجعلها سعيدة |
Mutsuz olduğunu dışa vurduğu için kızgınım neden mutsuz olduğunu bilmiyorum ve onu mutlu edemiyorum. | Open Subtitles | أنا غاضبة بسبب تصرفاتها لأنها حزينة و لا أعلم سبب حزنها. ولكنّي لا يمكنني أن أجعلها سعيدة. |
Çünkü onu mutlu etmek dalaveresi için olmazsa olmazdı. | Open Subtitles | هذا لأنّ جعلها سعيدة أمر أساسياً لخُدعته. |
Ben de öyle. Ama onu mutlu eden şeye ihtiyacı var beni mutlu eden şeye değil. | Open Subtitles | و أنا أيضاً لكنها تحتاج إلي ما يجعلها سعيدة |
Eğer benim odamda bir hayalet olsaydı, onu mutlu etmeye çalışırdım. | Open Subtitles | نعم لو كان هناك شبح في غرفتي ساحاول جعله سعيداً |
onu mutlu etmek istiyorum sadece. | Open Subtitles | في باريس, نام وهو فوقي أعني, أنني أريد أن أجعله سعيداً فحسب |
onu mutlu etmek için, hemen o gün bir bahçeye fidanları dikmeye başlamalıydım. | Open Subtitles | لأجعلها سعيدة, كنت سأنحنى على ركبتى و أبدأ بزراعة الحديقة فى ذلك اليوم بالفعل |
Sanırım birisine değer verince, onu mutlu etmek için elinden geleni yapıyorsun. | Open Subtitles | أعتقد عندما تهتم لشأن أحدهم، فإنك تبذل ما بوسعك لإسعاده |
Şu an Tanrıya çok kızgınsın. Çünkü onu mutlu etti. | Open Subtitles | يا إلهي، لا بد أنك غاضب من الرب الآن لإسعادها |
Ben onu mutlu edemiyorum. Başkası edebiliyor. | Open Subtitles | لا استطيع إسعادها و لكن ربما يستطيع شخص آخر |
Bakın, onu mutlu etmemiz gerektiğini biliyorum ama bu binanın dikkatimizi... | Open Subtitles | إسمع, أعلم أن علينا إبقاءه سعيداً ...لكن لا يمكننا جعل هذا المبنى يلهينا عن |
Birlikte olup onu mutlu etmek için. Ondan ayrılmasını sağlamanın bir yolu için. | Open Subtitles | لكي أكون معها، أسعدها أفكر في طريقة لكي أبعدها عنه |
Bugün ne yapmaya çalıştığını anlıyorum, onu mutlu etmeye çalıştığını. | Open Subtitles | - أجل - أفهم ما كنت تحاولين فعله اليوم أجل - محاولةً اسعاده - |
Bu onu mutlu edecek. | Open Subtitles | سوف تجعله سعيدا. |