Sadece protonu düşünün ufak partiküllerin bir araya gelmiş hali -- bir küme ufak partiküller." | TED | فقط فكروا في البروتون وكأنه تجمع للجزيئات الصغيرة وكأنه سرب من الجزيئات الصغيرة |
İşte, burada lazer ile aydınlattığımız küçük partiküller ile sivrisineğin kanatları etrafındaki hava akımını göstermeye çalışıyoruz.. | TED | هنا, نحن نحاول أن نظهر تيار الهواء في صورة مرئية حول أجنحة الناموسة عن طريق إضاءة الجزيئات الصغيرة بواسطة الليزر. |
partiküller Donna'da aktif hale geldi ve uzay gemime çekildi. | Open Subtitles | فقد نشطت الجزيئات بداخل دونا وجذبتها إلى سفينتي الفضائية |
Aynı zamanda Cassini birkaç ay önce bir dumanın içinden geçti ve ölçümlerine silikat partiküller takıldı. | TED | حلقّ مسبار كاسيني قبل بضعة أشهر فقط خلال أعمدة الدخان، وقاس جسيمات السيليكات. |
Gerçekten, sülfür indirgeyen bakteriler sentezlerinin bir parçası olarak suya bir yan ürün olarak nano partiküller yayarlar. | TED | في الواقع، فالبكتيريا مختزلة الكبريت، و كجزء من تجميعها، ستصدر ، كمنتج ثانوي، جسيمات نانونية في الماء. |
Ve o partiküller su partikülleriyken bizim bulutumuz piksellerden oluşan bir buluttur. | TED | وهذه الجسيمات هي الماء بينما سحابتنا هي سحابة من بكسلات. |
Bunlar hücrenin kapılarını negatif yüklü partiküller içeri geçebilsinler diye açık tutuyorlar. | TED | يبقون البوابة مفتوحة يدعون الجسيمات المشحونة سلبياً تتدفق إلى داخل الخلية. |
boşluk aslında geçici partiküller ve manyetik alanlarla doludur. | Open Subtitles | عادة تجمع الجزيئات العابرة مع الحقول الكهرومغناطيسية |
Geri sıçramada bulduğumuz partiküller gerçekten de pekan. | Open Subtitles | الجزيئات التي وجدتها في الإنفجار الإرتدادي هم حقاً للجوز |
partiküller yayılamayacak. Teorik olarak. | Open Subtitles | لن تكون الجزيئات قادرة على الإنتشار، نظرياً. |
Bu sen değilsin. partiküller beyin kimyanı etkiliyor. | Open Subtitles | إنك لست على سجيتك، إنها الجزيئات هي من تتلاعب بدماغك. |
Anne sütünde, 1930'larda çoktan bulunmuş insan sütü oligosakkaritleri denen partiküller vardı ancak işlevleri, ilk keşfinden bu yana onlarca yıl gizemini korudu. | TED | توجد هذه الجزيئات في حليب الأم التي وجدت في 1930 تدعى سكاكرالحليب الأحادية البشرية، لكن وظيفتها المتبقية معجزة لعدة عقود وعقود بعد اكتشافها الأولي. |
Sendeki partiküller aktif hale gelir, bu partiküller mıknatıslanır ve hop! | Open Subtitles | وعندما نشطت الجزيئات الموجودة بداخلكِ انجذبتإلىالجزيئاتالموجودةبالتارديس! |
- Sürüklenirken açık yara yerden partiküller toplamış olmalı. | Open Subtitles | قطع الرأس كان سيجمع جسيمات على طول الطريق |
Doktor, her taraftan kızarmış partiküller alıyorum. | Open Subtitles | دكتور انا ألتقط جسيمات حرارية في كافة أنحاء المكان |
Teşhis etmeye çalıştığım organik partiküller de var. | Open Subtitles | هناك أيضاً جسيمات عضوية أحاول تحديد ماهيتها الآن. |
Boynuz kalıntısında ince çizgiler, kenarında altın ve gümüş partiküller buldum. | Open Subtitles | ظهرت بعض الحزوز، إضافة إلى بضع جسيمات فضية وذهبية على حافة واحدة من قطعة الناب. |
- Hâlâ orada. Maktulün kimliğini teşhis ettirecek tırnak gibi partiküller arıyor. | Open Subtitles | مازال هناك للبحث عن أظافر وأيّ جسيمات أخرى ستخبرنا بمن تكون هذه الضحية. |
Silahtan gelen partiküller yarada ve gömlekte olacaktır. | Open Subtitles | إذاً ستكون أيّ جسيمات من السلاح على القميص إضافة إلى الجروح. |
Çatlaktaki partiküller cinayet silahını belirlememizde yardımcı olabilir. | Open Subtitles | و الجسيمات في الشق لربما ستساعدنا لنُحدد سلاح الجريمة |
Haklısın, kaburgaların arkasındaki derin yaraların içine gömülü birkaç partiküller buldum. | Open Subtitles | حسناً, لقد وجدت هذه الجسيمات مطمورة في هذا الجرح المكشوط في الأضلاع |
Bak şimdi kırmızı, gri ve beyaz partiküller oldukça kurak ve tuzlu olduğunu gösteriyor. | Open Subtitles | صحيح، حسناً، إذاً تشير الجسيمات الحمراء، الرمادية والبيضاء إلى بيئة قاحلة ومالحة جدّاً. |