Gerçekliğin nesnelliği ve öznelliği ile iddiaların nesnelliği ve öznelliği arasında sürekli bir kafa karışıklığına sahibiz. | TED | لكن نحن لدينا هذا الخلط المستمر بين الموضوعية و الذاتية كخواص للحقيقة و الموضوعية و الذاتية كخواص للادعاءات |
sürekli bir korku içinde olma hissiyatıydı, fakat neyin sizi korkuttuğunun bilincinde dahi olamadan. | TED | إنه الشعور المستمر بالخوف لكن دون حتى معرفة ما الذي يخيفك. |
Kendimi sürekli bir şeylere adapte etme ihtiyacım beni büyük bir fikir üreticisi ve problem çözücü hâline getirdi. | TED | حاجتي المستمرة على التكييف جعلت مني مبتكرة كبيرة وقادرة على حل المشاكل. |
Bunu sağlamak için, bu komisyon gibi, polisteki yozlaşmayla ilgilenen sürekli bir kurumun varlığı temel gerekliliktir. | Open Subtitles | ولتأكيد ذلك يبدو من الواضح الحاجة المستمرة لكيان تحقيقي يتعامل مع انحرافات الشرطة مثل هذه المفوضية |
Kübalılar sürekli bir ayaklanma durumundaydılar. | Open Subtitles | الكيبوبيون كانوا بشكلٍ مستمر بحالةِ تمرّد. |
Ne olduğunu bilmiyorum ama gerçekten de sürekli bir sorun var. | Open Subtitles | أجهل ما يحدث ولكن بصراحة، هنالك أمر ما دائماً |
Lascaux'tan Louvre'a, Carnegie Hall'a, insanoğlu, doğuştan, sanatta usta gösterimlere karşı sürekli bir beğenisi olmuştur. | TED | من اسكو لمتحف اللوفر إلى قاعة كارنيجي، البشر لديهم ذوق فطري دائم في عروض الفن المبدع. |
Sizi sürekli bir nebze rahatsız eder, aç kalmak gibi. | TED | إنه يظل يزعجك بعض الشئ وكأنك فى حالة من الجوع |
Birlikte çalıştığım girişimciler için keşfetmeyi, sürekli bir arayış hâli olarak ayarlıyorum. | TED | بالنسبة للمؤسسين الذين أعمل معهم أقوم بتأطير الاستكشاف على أنه حالة من السعي المستمر. |
Tarih buydu... sürekli bir rüya hali ya da dalgınlık. | Open Subtitles | هذه هي حقيقة كل التاريخ هذا النوع المستمر من, كما تعلم, أحلام اليقظة أو اللهو |
Güney'de özgürlüklerini, hür iradelerini kazanmak için sürekli bir mücadele halinde olan şeyle bağlantılı. | Open Subtitles | هناك صراع المستمر على جزء من الأمريكيين من أصل أفريقي في الجنوب للمطالبة بحريتهم، حريتهم. |
Kötü yemekler, monitörler, hasta insanlar, hemşirelerin casus gibi sürekli bir içeri bir dışarı girip çıkmalarından bahsetmiyorum bile. | Open Subtitles | الطعام السيء، وأجهزة المراقبة والأشخاص المرضى ناهيك عن الموكب المستمر من الممرضات الداخلات والخارجات ينكزن ويجذبن |
Şunu biliyoruz ki; sürekli bir biçimde arkadaşlarının dikkatle kurgulanmış pozitif hayatlarını görmek sende yetersizlik duygusu yaratabiliyor ve depresyona yol açabiliyor. | TED | ونعلم أن متابعتك المستمرة للجانب الإيجابي والمختار بدقّة من حياة أصدقائك، سيشعرك بأنك تفتقد الإمكانيات، ويزيد من معدل الإحباط. |
Başka bir adam var, aynı belirtilerden muzdarip ve yürüteç kullanan fakat bir döngüye girdiği anda, bütün belirtileri yok oluyor, çünkü bu sürekli bir hareket. | TED | هناك رجل آخر يعاني أيضاً من نفس الأعراض ويستخدم المشاية، لكن اللحظة التي يوضع بها على الدراجة الهوائية تتلاشى كل أعراضه، بسبب الحركة المستمرة. |
Kübalılar sürekli bir... | Open Subtitles | الكيوبيون كانوا بشكلٍ مستمر... |
Haklısın galiba ama sanki sürekli bir işler dönüyor gibi. | Open Subtitles | نعم, أعتقد هذا إنه فقط... يبدو الأمر وكأنه يحدث شيء ما دائماً |
Hut'ta sürekli bir şeyler oluyor da. | Open Subtitles | شيء ما دائماً يجري في محل ال(هوت) |
En büyük avantajı sürekli bir arza sahip bir pazar olması. | TED | الميزة الكبرى هي أن هذا يعتبر سوقا ذو طلب دائم. |
Canlı bir şey, sürekli değişir, sürekli bir şeylere ihtiyacı olur. | Open Subtitles | شيء حي ، دائم التغير في أحتياج دائم لشيء ما |
Ve şu an sürekli bir korku, tehlike ve telaş içindeyim. Sanırım ödeştik. | Open Subtitles | مما يبقيني في حالة مستمرة من الذعر الخطر و التوتر، لذا فنحن متعادلان |