Aşırı bir ısınma var. sürtünme ısısı. Uçağın hızı saatte 29.000 km. | TED | الحار جداً حرارة إحتكاك تبلغ.. 18 ألف ميل في الساعة |
Çamur, sürtünme katsayısını yediden üçe indirmişti. | Open Subtitles | يُغيّرُ هبوطُ طينِ معاملَ إحتكاك مِنْ نقطةِ سبعة لإشارة ثلاثة. |
Üretilmiş olan bu sürtünme onu bir yerde tutar ve ucun geri çekilmesini engeller. | TED | و الاحتكاك الناتج يبقى في مكانه ثابتاَ مما يمنع النابض من الرجوع للخلف |
Havada bu şeylerin yanından geçerken, onlara sürtünüyor ve çokça sürtünme yaratıyoruz, bu da ısıyla sonuçlanıyor. | TED | عندما نتحرك خلال هذه الأشياء في الهواء، فنحن نفرك ضدهم ونُحدث الكثير من الاحتكاك وينتج عن هذا حرارة. |
Plazmanın kusursuz dünyasında, çarpışma yoktur ve alışık olduğumuz kararlılık sağlayan sürtünme yoktur. | TED | في عالم البلازما المثالي، ليس هناك من اصطدامات وليس هناك من احتكاك لتوفير الإٍستقرار كما تعودنا. |
Manyetik güçler ve sürtünme güçleri tam bir cadı kazanı gibidir, bir kabus gibi. | Open Subtitles | وتتواجد قوى مغناطيسيّة وقوى احتكاك وقوة جامحة أخرى يحصل كابوس على سطح الثقب الأسود |
Ancak makinede oluşan sürtünme önemli oranda enerjinin kaybolmasına neden oldu | Open Subtitles | ولكنّ الإحتكاك المتوّلد من الآلة، يتسبب في فقدان الكثير من الطاقة |
Tamam, sürtünme etkeniyle başa çıkabilecek güçlü ama esnek bir şey lazım bize. | Open Subtitles | حسناً، نحتاج لشيء قويّ لكن ليّن يمكنه تحمّل معامل الإحتكاك. |
buna dikkat edelim bu cisim dönüyor ve herhangi bir sürtünme yok. | Open Subtitles | لاحظ بأنّ هذا الشيء يدور بدون أيّ إحتكاك مطلقا |
Sentetik: daha az sürtünme daha az kabarık demek. | Open Subtitles | المادة الصناعية، أقل إحتكاك بثور وسائلِ الأقلِ. |
Ne yaramayacak be? sürtünme olsun yeter. - Ben daha önce böyle bir şey yapmadım. | Open Subtitles | ـ كلا، ليس كذلك، إنه مجرد إحتكاك ـ اسمع، أنني لم أفعل هذا من قبل |
Ne yaramayacak be? sürtünme olsun yeter. - Ben daha önce böyle bir şey yapmadım. | Open Subtitles | ـ كلا، ليس كذلك، إنه مجرد إحتكاك ـ اسمع، أنني لم أفعل هذا من قبل |
Termodinamiğin 2. kanunu bize enerjinin sürtünme gibi sebeplerle dışarı çıkmaya çalıştığını söyler. | TED | القانون الثاني للديناميكا الحرارية يخبرنا أن الطاقة تميل إلى الانتشار من خلال عمليات مثل الاحتكاك. |
Kazıklar ve temel arasındaki sürtünme bu oldukça büyük yapıyı ayakta tutuyor. | TED | الاحتكاك بين الأعمدة والأرض يحافظ على ثبات البناية. |
Fotonlar bu noktada kara delik çevresinde hareket ediyor, çevresindeki bu şey de kara deliğe doğru çekilen sıcak gaz ve sürtünme sebebiyle sıcak. | TED | حيث تدور الفوتونات حول الثقب الأسود، وحولها يوجد غاز حارّ يُجذب نحو الثقب الأسود، وهو حارّ بسبب الاحتكاك. |
Halat iplikleri ve sürtünme izleri bulduk tam şurada. | Open Subtitles | لقد عثرنا على ألياف من الحبال، ولدي علامات احتكاك هنا. |
Yine de, bir plazmanın dengesini çok az bozarsanız, ortaya çıkan elektrik alanının kendiliğinden ortadan kalktığını ya da gizemli bir sürtünme kuvvetiyle yok olduğunu göreceksiniz. | TED | ولكن ما يزال، إذا ما أربكت قليلاً استقرار البلازما، ستجد أن المجال الكهربائي الناتج سيختفي من تلقاء نفسه، أو يصاب بالرطوبة، كنتيجة لقوة احتكاك غامضة. |
Döndükçe, point ayakkabısı ve yer arasındaki ve kısmen vücuduyla hava arasındaki sürtünme, momentini azaltır. | TED | بينما هي تدور هناك احتكاك بين حذائها "البونت" والأرض وبطريقةٍ ما بين جسدها والهواء يقلل من قوة دفعها |
Veya sürtünme çantanın sapını eriterek avuçlarımıza uymasını sağladı. | Open Subtitles | أو ربما الإحتكاك جعل المقبض مناسباً ليدينا بشكل أكبر |
Hız ve sürtünme nedeniyle bir bakır parçası kopmuş gibi görünüyor. | Open Subtitles | يبدو أن قشرة النحاس إنقصفت في السرعة و الإحتكاك |
Burun ve ağız çevresindeki deri sürtünme dolayısıyla soyulmuş. | Open Subtitles | الجلد حول أنفها وفمها من الإحتكاك |
Ama, yatak odasındayken, çok miktarda salya vardı hararet ve sürtünme de, bana inan. | Open Subtitles | لكن في حجرة النوم كان هناك الكثير من اللعاب و الحرارة و الأحتكاك صدقني |