Ve kuş gribi kapıyı çalarsa ya da benzer bir sebep olursa, dünya sıtmanın artık öncelik olmaması gerektiğine karar verir, herkes kaybeder. | TED | وإذا أنتشر وباء أنفلونزا الطيور، أو لأي سبب آخر قرر العالم أن الملاريا لم تعد أولوية قصوى، فسيخسر الجميع. |
sıtmanın Afrika'ya her yıl on iki milyar dolara mal olduğu tahmin ediliyor. | TED | وتشير التقديرات أن الملاريا تكلف أفريقيا 12 مليار دولار أمريكي كل عام |
Dünya vatandaşları ile dünyanın önde gelen sivil toplum kuruluşları çocuk felci ve sıtmanın son bulması için ortak çalışacaklar. | TED | وسيقوم المواطنين بالشراكة مع كبرى المنظمات غير الحكومية للقضاء على أمراض مثل الملاريا وشلل الأطفال. |
Buradan görebilirsiniz ki başka hiçbir şey olmadan, sadece evleri sivrisinek geçirmez hale getirmek sıtmanın kökünü kurutmayı sağladı. | TED | لذا ما يمكنكم ملاحظته هو فقط و بتحصين المنازل ضد البعوض, ولا شىء آخر, سبب القضاء على الملاريا. |
bu durum ilaçlara dirençli ölümcül bir sıtmanın doğuşuyla sonuçlandı. | TED | لذا كانت النتيجة عودة فتاكة للملاريا المقاومة للعقاقير. |
sıtmanın varolduğu bölgelerde yaşayan insanlara 'Sıtma hakkında ne düşünüyorsunuz?' | TED | فعندما سألوا الناس في المناطق المتأثرة بالملاريا عن موقفهم من هذا المرض |
Bu çok önemli, çünkü bize ısırılma orannın düşük olduğu yerlerde sıtmanın kökünü evleri sivrisinek-geçirmez hale getirerek ortadan kaldırabileceğinizi gösteriyor. | TED | هذا مهم, لأنه يخبرنا أنه إذا كان لديك كثافة لدغ معتدلة فيمكنك ابعاد الملاريا عن طريق تحصين البيوت ضد البعوض. |
Örneğin, sıtmanın yaygın olduğu Sub-Sahara Afrika'sında. | TED | مثل, كما تعلمون, فقط الدخول فى مناطق الملاريا, جنوب الصحراء البرى فى أفريقيا. |
Bugün, orak hücreli anemi hastası birçok insan soylarını sıtmanın yaygın olduğu bir ülkeye kadar takip edebiliyor. | TED | اليوم، فإنّ معظم الأشخاص المصابين بهذا المرض يستطيعون تقصّيّ أنسابهم إلى مناطق كانت تنتشر فيها الملاريا. |
Ve bunların hepsi bir araya geldiği zaman, sıtmanın kökünü kurutabileceğimiz konusunda bayağı iyimser olacağım. | TED | وبالتالي إذا تمكنا من جمع كل هذه العناصر فكلي تفاؤل بأننا سنتمكن من القضاء على الملاريا |
Temiz suya erişimleri var, fakirler için yemekleri var ve sıtmanın kökünü kurutmuşlar. | TED | فمصر أمنت المياه النظيفة, والطعام للفقراء. وتخلصوا من الملاريا. |
Aynı zamanda sıtmanın daha çok evlerin içinde mi, yoksa dışında mı olduğunu da bilecektik. | TED | وتمكّنّا أيضا من معرفة أن كانت أغلب إصابات الملاريا تتم داخل المنازل أم خارجها. |
Bu süper, ama sıtmanın gerçekten kötü olduğu bölgelerde bir sağlık bakım sistemi de yok. | TED | وهذا عظيم إلا أن الأماكن التي تنتشر فيها الملاريا بكثرة هي أماكن بدون أنظمة صحية أساسا. |
İçme suları temizlendi, sıtmanın kökü kurutuldu. | TED | عندما حصلوا على الماء النقي .. وتم محاربة الملاريا |
Yazları akarsular hemen hemen kurur ve bu da anofellerin taşıdığı sıtmanın kaynağıdır. | Open Subtitles | في الصيف يجفّ مجرى الماء وذلك يؤدي إلى انتشار البعوض مما بسبب انتشار مرض الملاريا |
sıtmanın belirtilerini birebir taklit eder ancak öldürmek yerine seni Karadamına çevirir. | Open Subtitles | إن أعراضه هي نفس أعراض الملاريا عدا أنه بدلاً من أن يموت يتحول إلى رجل ثلج |
sıtmanın kökünü kurutmak için yaptığın çalışmalar sana Kuzey yarımkürede yapılan uluslararası davetlere katılma hakkı kazandırdı. | Open Subtitles | عملك الخاص بالقضاء على الملاريا ضمن لك الحصول على الدعوات لكل سهرة مسائية في النصف الشمالي للكرة الأرضية |
sıtmanın her yıl bir milyon çocuk öldürdüğünü ve cibinlik kumaşı ile önlenebileceğini okudum. | Open Subtitles | كنت اقرأ عن قتل الملاريا لمليون طفل هناك والذي ينتشر عن طريق عضات البعوض |
Bu yüzden sıtmanın yaygın olduğu kesimlerde ortalama yaşam beklentisi, sıtmanın az görüldüğü bölgelere göre çok daha az. | TED | و لذلك فإن الناس الذين يعيشون في مناطق موبوءه بالملاريا سيكون متوسط العمر المتوقع لهم عيشه أقل من الناس الذين يعيشون في مناطق محدودة فيها الملاريا |
Burada -- sıtmanın az yoğun olduğu, orta ve çok yoğun olduğu bölgelerde-- AIDS'in yaygınlığı ile cinsel partner sayısının nasıl değiştiği görülüyor. | TED | حيث يوضح مالذي يحدث لعدد الشركاء الجنسيين مع ازدياد انتشار فيروس نقص المناعة البشرية في المناطق التي تكون فيها معدلات الملاريا منخفضة أو متوسطة أو مرتفعة |
sıtmanın sıklıkla bulaştığı insanlar hastalıkla nasıl uğraşacağını öğreniyor. | TED | الناس التي تصاب بالملاريا مراراً تعلموا كيف يتعاملون معه |