Şovum bile Siyahlar ve beyazlar arasındaki saptanmış farklar üzerindeydi. | Open Subtitles | شخصيتي الكاملة مستندة على تحليل عميق للإختلافات بين السود والبيض |
# Siyahlar ve beyazlar bir arada de bakayım # | Open Subtitles | قُل بأنّ السود والبيض ** ** سيتفقون معاً |
Bizim restoranda yediğin, TV'de Siyahlar ve beyazlar hakkında konuştuğun için... öyle olmadığını düşünüyorsun. | Open Subtitles | (تظن أنك لست كذلك لأنك تأكل في مطعم (كلود وتظهر في التلفاز تتحدث عن السود والبيض |
O günlerde, ben sizin yaşınızdayken, Siyahlar ve beyazlar bu oyunu birlikte oynayamazlardı. | Open Subtitles | و بالعودة لتلك الأيام عندما كنت فى عمركم البيض و السود لم يكونوا مسموحاً لهم بلعب تلك اللعبة معاً |
Gün gelecek ki Siyahlar ve beyazlar aynı kampüsü, aynı masayı ve aynı sınıfları paylaşacaklar. | Open Subtitles | الوقت سيأتي حين سيمشي البيض و السود في نفس الجامعة و سنتشارك نفس الصفوف |
Siyahlar ve beyazlar arasındki çifte standartlar devam ediyor kardeşim. | Open Subtitles | البيض والسود لايعاملون بعضهم البعض ،بمساواة يا أخي |
# Siyahlar ve beyazlar bir arada # | Open Subtitles | السود والبيض ** ** سيتفقون معاً |
1969'da Charles Manson, Tate ve LaBianca cinayetleriyle Siyahlar ve beyazlar arasında ırk savaşı başlatmayı umup buna da Helter Skelter demişti. | Open Subtitles | في 1969 تشارلز مانسون نظم جرائم قتل تيتا لا بيانكا على امل ان يخلق حربا عرقية بين البيض و السود |
Siyahlar ve beyazlar. | Open Subtitles | نحن البيض و السود. |
Siyahlar ve beyazlar, doğru ve yanlış. | Open Subtitles | البيض و السود الصح و الخطأ |
Güneyde, Siyahlar ve beyazlar aynı araca binmezdi. | Open Subtitles | "في الجنوب, البيض والسود لا يركبون في نفس السيارة" |