Çünkü tüm işetmeler insan ürünü varlıklardır; tüm işletmeler para ile ilişkilidir; tüm işletmeler makine kullanımı üzerinedir, ve tüm bunlar herhangi bir şeyin özgün olmasını engeller. | TED | لكن كل الأعمال هي أشياء من صنع البشر. كل الأعمال التي يدخل فيها المال. كل الأعمال تدور حول مسألة إستخدام الآلات، وكل هذه الأشياء تجعلها غير أصلية. |
- ve tüm bunlar mazide kalacak. - Bitti! | Open Subtitles | وكل هذه الأشياء ستكون أخبار قديمة لقد أنتهت |
ve tüm bunlar üretebileceğimiz biçimlerin olanaklarını izah eder. | TED | وكل هذا يشرح نطاق النماذج التي يمكننا إنتاجها. |
ve tüm bunlar enerji tüketiminde büyük patlamalara neden olmadan gerçekleşecek-- çünkü güneş pillerinin mantığı bunun tam tersi. | TED | وكل هذا دون التسبب في استهلاك ضخم للطاقة لان الخلايا الشمسية عكس ذلك تماما |
Pekala bu küçük, Peter Sweeney kaybolur, ve tüm bunlar her nasılsa Bill Carlton'la bağlantılı. | Open Subtitles | حسنا هذا الصبي الصغير, بيتر سويني , اختفى وهذا كله متصل ب بيل كارلتون بطريقة ما |
ve tüm bunlar çok sinirbozucu. Ve siz bu adamı nasıl yakalayacağınızı bulana kadar ben de kedni güvenlik firmamı tutacağım. | Open Subtitles | وهذا كله مزعج جداً وسيكون علي الآن أن أوكل شركة حراسة خاصة |
Benzer şekilde, şu anda, yapay zekâ, biyomühendislik ve tüm bunlar -- tek bir neticeyi önceden belirleyemezler. | TED | بشكل مشابه، الآن، الذكاء الأصطناعي والهندسة الوراثية وكل ذلك... فإنها لا تحدد مسبقاً نتيجة واحدة. |
ve tüm bunlar alternatif akım ile başarılmıştı. | Open Subtitles | وكل ذلك يمكن تنفيذه بتيار متردد |
Böylece Ruth bir günde doktordan savaşçıya dönüştü, ve tüm bunlar bir başkasının kardeşinin başına gelmesin diye mücadele etti. | Open Subtitles | تحولت "روث" من طبيبة إلى محاربة، وبذلت كل ما بوسعها لتمنع تكرار ذلك مع شقيقة أحد آخر. |
ve tüm bunlar birlikte evrilmiş. | TED | وكل هذه شاركت في التطور |
Hava kuvvetlerinin peşindeydim, ne aradıklarını bulmaya çalışıyordum, ve tüm bunlar sırasında sen ışıkları biliyordun | Open Subtitles | لقد كانت الاحق أي طرف خيط من القوات الجويه ,محاوله أن اجد ماذا كانوا يلاحِقونه .. .... وكل هذه المده , كنت تعلم بأن هذه الأضواء |
ve tüm bunlar Foothills'de. | Open Subtitles | وكل هذه الاشياء اسفل التل |
ve tüm bunlar bana tarihte belirgin noktalar olarak gözüküyor. | TED | وكل هذا يبدوا لي كنقطة تحولٍ في التاريخ. |
Yani o bir aktris ve tüm bunlar bir rol olabilir, fakat "Çok ünlü olabilirim, fakat aynı zamanda ben bir erkeğin önünde duran ve ondan beni sevmesini isteyen sıradan bir kızım." dedi. | Open Subtitles | أعنى، أعرف أنها ممثلة وكل هذا لكنها قالت أنها قد تكون مشهورة |
Biliyor musun Derrick, konuştukça batıyorsun, ve tüm bunlar, şey, çok inandırıcı gözüküyor. | Open Subtitles | كما تعلم، (ديريك) اه، تتحدث بتوهم حقيقي وهذا كله يبدو، اه، صادق جدا |
ve tüm bunlar çok garip şekilde normal geliyor. | Open Subtitles | وهذا كله يشعر بالغرابة الطبيعية |
ve tüm bunlar da insanlar tarafından yazıldı: "Bunun nesnel olarak pek bir anlam ifade etmediğini biliyorum fakat, büyük bir havuzda küçük bir balık olarak birçok yıl geçirdikten sonra, yeniden büyük hissetmek güzel." | TED | وكل ذلك صرح به الناس: " أعرف أن الموضوعية لا تعني الكثير، لكن بعد قضاء العديد من السنين كسمكة صغيرة في بركة كبيرة، من الجيد أن تشعر بالكبر مجدداً." |
ve tüm bunlar sadece bir kişinin sayesinden oldu. | Open Subtitles | وكل ذلك بسبب شخص واحد |
Böylece Ruth bir günde doktordan savaşçıya dönüştü, ve tüm bunlar bir başkasının kardeşinin başına gelmesin diye mücadele etti. | Open Subtitles | تحولت "روث" من طبيبة إلى محاربة، وبذلت كل ما بوسعها لتمنع تكرار ذلك مع شقيقة أحد آخر. |