Böylece, zehirli türlerin, iyi huylu mutasyonlarının yayılmasını sağlarsınız. | TED | هذا سيشجع على انتشار طفرات حميدة نسبيا.. لأشد ألانواع السامة. |
Ardından bu haberleşme yolunu engelleyerek kanserin yayılmasını yavaşlatmanın mümkün olup olmadığını görmeye karar verdik. | TED | قررنا بعد ذلك رغبتنا في سد مسار الإشارات ومعرفة إذا كان باستطاعتنا إبطاء انتشار السرطان. |
CIA'in bir kanadı tamamen nükleer maddelerin yayılmasını önleme amaçlı. | Open Subtitles | حسنٌ، الشركة لديها جناحٌ كامل مكرس لحظر إنتشار الأسلحة النووية |
Wow, Bu senin için bile derindi, Marc. İbneliğin yayılmasını durdurun! . | Open Subtitles | عن نفسك عندها سوف تدرك بأنه كان بيننا شيء مميز اوقفوا نشر الشذوذ |
Bilgilerin yayılmasını engellemek zorundayız. | Open Subtitles | يجب أن نُسيطر على الطريقة التي تنتشر بها تلك المعلومات. |
Yapmaya karar verdikleri şey, mümkün olduğunca çok yataklı uzmanlaşmış tedavi merkezleri inşa ederek ilk önce hastalığın yayılmasını yavaşlatmak ve böylece hastalığın başkalarına bulaşmasını önlemekti. | TED | ما قرروا فعله هو أولًا محاولة إبطاء هذا الوياء بتركيب أكبر عدد ممكن من الأسرّة في مراكز المعالجة المتخصصة بحيث يمنعون المرض من الإنتشار من المصابين. |
Bu önemli bir bulguydu çünkü şu anda FDA tarafından onaylı doğrudan kanserin yayılmasını hedefleyen bir tedavi mevcut değil. | TED | كان هذا اكتشافًا مهمًا، لأنه حاليًا، لا توجد أي علاجات معتمدة من إدارة الغذاء والدواء تستهدف بشكل مباشر انتشار السرطان. |
Bu yüzden fikir, eğer tümörün büyümesini durdurabilirsek tümörün yayılmasını da durdurabileceğimiz yönündedir. | TED | حيث أن الفكرة هي، إذا كان بإمكاننا منع الورم من النمو فإن بإمكاننا إيقاف انتشار الورم. |
Google ve Facebook'ta sahte haberlerin yayılmasını engellemek için teknolojiyi kullanmayı deneyen bazı zeki insanlar, zeki mühendisler var. | TED | هناك بعض الأشخاص شديدي الذكاء، من عباقرة المهندسين في جوجل وفيسبوك، والذين يحاولون استخدام التكنولوجيا لإيقاف انتشار الأخبار المزورة. |
Gelecekteki muhtemel yangınların arazide yayılmasını engelleyen doğal bir mekanizmaydı. | TED | قدمت تقنية طبيعية لمقاومة انتشار الحرائق المستقبلية عبر الأراضي |
Ancak HIV'in kendini kopyalamasını önleyerek HIV virüsünün yayılmasını engelleyebiliriz. | TED | ولكن من خلال تطوير طرقٍ لمنع تكاثره، يمكننا وقف انتشار الفيروس نفسه. |
Ama bu bilginin yayılmasını baskılarsak belki de daha baştan yaratılmasına sebep olan ekonomik teşvikleri de azaltırız. | TED | ولكن إذا كان باستطاعتنا تقليل انتشار هذه المعلومات، فربما يقلل ذلك من الحافز الاقتصادي لإنتاجها في المقام الأول. |
Bilgi sistemlerinin yayılmasını, engellemeye çalışan özgürlük savaşçıları. | Open Subtitles | مقاتلوا الـحرية يـُحاولون إيقاف إنتشار أنظمةِ المعلوماتِ. |
Lysine bağımlılığı, hayvanlar adadan kaçarsa... onların yayılmasını engelleyecek. | Open Subtitles | مخطط اللايزين يمنع إنتشار الحيوانات لو أنهم حاولو الخروج من الجزيرة |
Vampir avlamak kötülüğün yayılmasını durdurmak için güç ve beceriyle doğan tek kız falan filan. | Open Subtitles | .. تُولد لديها قوّة .. ومهارة لإصطياد مصّاصي الدماء لتوقف إنتشار شرّهم |
Buna inandırmak güç ve kızın ailesi bu hikayenin de yayılmasını istemiyor... | Open Subtitles | أعلم ، إنه أمرٌ مؤلم لكن عائلة الفتاة لا يردون نشر القصة أيضًا |
Genç kızları toplayıp savaş alanına göndermede gizli ekiplere yardım edecek ve bu eylemi saklı tutarak dedikoduların yayılmasını engelleyeceksiniz. | Open Subtitles | سوف تساعدون وكالة سرية لتجنيد فتياة صغار و تحرصون على أن لا تنتشر أشاعات خاطئة |
Kısmen bitmiş enerji dalgamız parçacıkların ölümcül bir hastanın vücudunda yayılmasını durdurdu. | Open Subtitles | فموجة الطاقة المكتملة جزئياً.. قد نجحت في إيقاف جزيئات الأطياف.. من الإنتشار في مريض مصابٍ تماماً |
Yakmak, hastalığın yayılmasını önlemenin tek yolu. | Open Subtitles | حرق الجثث هى الطريقة الوحيدة لمنع أنتشار المرض |
Bu noktada geriye kalan tek seçenek enfeksiyonun yayılmasını önlemek için bacağı ameliyatla kesip almak. | TED | إذن في هذه المرحلة، عادةً، الخيار الوحيد المتبقي هو بتر الساق لمنع الالتهاب من الانتشار أكثر. |
Sonra, çözeltinin ince bir film şeklinde yayılmasını sağlamak için çözeltiyi cam bir tüpte aşırı hızlı bir şekilde dakikada 5000 devir hızda döndürdüler. | TED | بعد ذلك، يقومون بإدارة المحلول في أنبوبة زجاجية بسرعة 5000 دورة في الدقيقة فتجعل المحلول ينتشر على طبقة رقيقة |
Ama söylence(efsane),tüm dünyaya yayılmasını mümkün kılacak bir şekilde bu gerçekliği dışa vurur. | Open Subtitles | لكن أسطورة جسّدت ذلك في شكل جعلت انتشاره حول العالم شيء ممكنًا |
Pisliğinin yayılmasını önleyip Kontrol altında tutuyorlar | Open Subtitles | ♪ تجعلك تتقيأ وأبقها بالقمامه |