İlişki problemleriyle yüzleşmek bazı kadınları kızarmış yiyeceklere döndürür. | Open Subtitles | مواجهة مشاكل العلاقة، بعض النساء تتحول إلى الأطعمة المقلية. |
Ve bilirsin,mavi gözleri ve kızarmış yiyeceklere bir zaafı olsaydı, beni eğlendirebilirdi. | Open Subtitles | وتعرفين ، إذا كانت عيوني زرقاء ، وقللت من الأطعمة المقلية ، سيكون أفضل |
Pahalı yiyeceklere yönelin, sizi ucuzlara yöneltmelerine izin vermeyin.. | Open Subtitles | تخيروا الأطعمة الراقية، لا تدعوهم يطعمونكم الأطعمة الرخيصة |
Aynı yiyeceklere alerji ya da doğum lekesi var mı? | Open Subtitles | ماذا عن الحساسية تجاه نفس الأطعمة أو الوحمات ؟ |
Nereye gidiyor bunlar? Biz bu şeyleri tabaklarımızda görmeye alışkınız, peki tabağımıza olan yolculukta kaybolan yiyeceklere ne oluyor? | TED | ماذا يحل به في نهاية الأمر؟ اعتدنا على رؤية الطعام على صحوننا، لكن ماذا عن كل الطعام الذي يُفقد في الوسط؟ |
Çok farklı yiyeceklere sahibiz. Büyük bir markette ortalama 30 bin çeşit yiyecek var. Ancak bu yiyeceklere olan güvenimiz azalıyor ve bu yiyecekleri market raflarına kadar getiren kişilere de güvenimiz azalıyor. | TED | لدينا مختلف الأغذية، 30,000 نوع غذائي في متجر بقالة كبير، لكننا لا نثق في هذه الأطعمة. ولا نثق في الأطراف التي تضع هذه الأطعمة على الرفوف. |
Yağlı yiyeceklere alerjisi var. | Open Subtitles | هو حساسية من الأطعمة الدهنية. |
Tarımsal verimlilik sürecimizi hızlandırmamız gerekiyor, böylece 2050'de hayatta olacak 9 ile 10 milyar insana besin sağlayabilir ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'ne ulaşabiliriz, özellikle de iki numaralı hedefe; besin güvensizliğini azaltmak, besin değerini artırmak, herkesin ihtiyaç duyduğu yiyeceklere erişimi artırmak. | TED | نحن بحاجة إلى الإسراع من وتيرة تقدمنا في الإنتاجية الزراعية لتوفير الغذاء للعشر مليارات نسمة الذين سيكونون على قيد الحياة في عام 2050 ولتحقيق أهداف التنمية المستدامة، وبالأخص الهدف الثاني، والذي يقوم على الحد من انعدام الأمن الغذائي وزيادة التغذية وزيادة إمكانية وصول الجميع إلى الأطعمة التي يحتاجونها، |
O çok pekiştirilir. Ve yediğimiz yiyeceklere öncü yiyecekler üretilir. | TED | وهو نظام موحد ومتكامل لأن الطعام الذي نزرعه هو الذي نأكله |
Belki onlara verdiğimiz bütün yiyeceklere baktılar ve "Teşekkürler, o kadar hızlanacağım ki gelecek yüzyıla yeni hücre yapacağım," dediler. | TED | ربما نظرت إلى كل الطعام الذي قدمناه لها وقالت: "شكرًا، الآن سأسرع كثيرًا لبناء خليه جديدة القرن المقبل." |
Buzdolabına bakıp önümüzdeki günlerde atacağımız yiyeceklere yer bulmaya katlanamadım. | Open Subtitles | ما عدت أحتمل البحث داخل الثلاجة عنمكانلكلهذا الطعام... الذي سنرميه في الأيام المقبلة |