| Peki fakirlik ve yolsuzluğu nasıl zenginlik ve daha az yolsuzluğa dönüştürürsünüz? | TED | كيف لك أن تتخلص من الفساد والفقر إلى الثروة وإلى فساد أقل ؟ |
| yolsuzluğu savunuyor gibi görünmek istemem. | TED | والآن لا أريد ان أكون مدافعاً عن الفساد. |
| New Hampshire İsyanı isimli bir grup bu yolsuzluğu 2016'da nasıl asli sorun olarak ortaya koyabiliriz diye düşünmeye başlamıştı. | TED | كانت هناك مجموعة تدعى تمرد نيوهامبشير كانت هي المقدمة للتحدث عن كيفية جعل موضوع هذا الفساد أساسيًا في 2016؟ |
| İsrafı ortaya çıkardım! yolsuzluğu ortaya çıkardım! Hı hı, Hı hı. | Open Subtitles | لقد وجدت إهدار لقد وجدت فساد هل ستكفين عن هذا ؟ |
| Yapmamız gerekeni yapmamıza izin ver, yolsuzluğu ortaya çıkaralım. | Open Subtitles | فلتبدأ في أن تدعننا نفعل ما يتعين علينا القيام به لكي نضع حداً للفساد |
| Benim kalmamı istiyorsan bu programda olan her yolsuzluğu söylemen gerek. | Open Subtitles | و الآن اذا أردت الحفاظ علي عليك أن تخبرني بكل شيء يتعلق بالفساد و الذي ما زال في البرنامج |
| Yoksa bana gelip de yolsuzluğu çözmek istediğinizi söylemeyin. | TED | غير ذلك، لا تقول لي انك تريد إصلاح الفساد. |
| Gördüğünüz üzere toplumlar yolsuzluğu düşürdükleri için gelişmiyor. | TED | وكما ترى فإن المجتمعات لا تنمو لأنها تعمل على الحد من الفساد |
| Bu azlık, endüstrideki yaygın yolsuzluğu arttırdı. | TED | لقد غذَّت هذه النُدرة في المعروض اجتياحَ الفساد لهذه الصناعة. |
| Ne zaman insanlar nadir olan bir şeye erişim sağlamaktan yararlanıyorsa bu yolsuzluğu çekici kılıyor. | TED | انظروا، كلما تدافع الناس على الوصول إلى شيء ما نادر، كلما كان الفساد أكثر جاذبيّة. |
| Majesteleri, eğer seçilirsem yolsuzluğu bitireceğime söz veriyorum. | Open Subtitles | لو تم إختياري، فخامتك أعدك أن أضع حداً لكل الفساد. |
| Yeni, modern kanun adamlarının rolü, kenarda durup yolsuzluğu başıboş bırakıp, sadece seyretmek mi? | Open Subtitles | هذا هو دور رجل القانون الجديد المتحضر الوقوف متنحياَ ومشاهدة الفساد دون تفقد ؟ |
| Bing Eyaleti'ndeki bir yolsuzluğu bildirdim ve amirim de beni suçlayıp hapse attırdı. | Open Subtitles | قدمتُ تقريراً عن الفساد في المقاطعة. رئيسي لفق لي تهمه وادخلني السجن. |
| Orta yaşlı bir adamı öldürmek yolsuzluğu çözecek mi? | Open Subtitles | وهل سيحل قتل رجل فى منتصف العمر مشكله الفساد ؟ |
| İlçe hastanesindeki yolsuzluğu araştırıyordu. | Open Subtitles | كانت تبحث في قضيّة فساد في مستشفى المقاطعة |
| İşçi sendikası yolsuzluğu hakkında bir hikaye üzerinde çalışıyordu. | Open Subtitles | كان يعمل علي كتابة قصة تتحدث عن فساد الإتحاد |
| Bir dövmenin yolsuzluğu her açığa çıkardığında, birileri işini kaybetti. | Open Subtitles | في كل مرة كان وشماً ما يقودنا إلى عملية فساد وكان هُناك شخصاً ما يخسر وظيفته |
| Şehirdeki en büyük polis yolsuzluğu olduğu söylenen skandalda, 32 memur daha rüşvet ithamlarıyla federal mahkemeye çıkarıldı. | Open Subtitles | أنت رهن الإعتقال، لديك الحق بالبقاء صامتاً * وفيما يسمـّى بأكبر فضيحة فساد للشرطة * |
| - Hayır, senin Alex ile bir anlaşman var, ve sen bir sözleşme imzaladın, fakat bu ortaya çıkarsa, yolsuzluğu durdurmak benim için müşterilerden daha önemli. | Open Subtitles | - لا، كان بينك أنت و (أليكس) إتفاقاً, ثم وافقت على التوقيع على وثيقة, ولكن كما اتضح بعدها، وضع حد للفساد |
| Bir İsviçre bankasındaki yolsuzluğu araştırıyoruz. | Open Subtitles | نحن نحقق بالفساد في المصرف السويسري |